13 Aralık 2014 Cumartesi

İSRAEL : Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Yahuda, şeytani güçle, kısa zamanda Beniİsrail’in kaderini ve liderliğini ele geçirir. Yusufi değil de Yahudi olarak anılmaları işte bu sebeptendir.




“Kabala, Yahudilerin kanına girmiş bir zehirdir, bundan kurtulmaları mümkün değil. Yahudi yazar Theodore Rina

Hz. Yusuf, Mısır’da makam sahibi olup, çocukken kendisini kıskançlık sebebiyle kuyuya atan abisi Yahuda ve diğer kardeşlerini Mısır’a çağırdığında, onların burada kadim Mısır büyülerini öğrenip, Şeytan’la anlaşma yapacaklarını elbette bilemezdi.


Öyle ki, Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Yahuda, şeytani güçle, kısa zamanda Beniİsrail’in kaderini ve liderliğini ele geçirir.

Yusufi değil de Yahudi olarak anılmaları işte bu sebeptendir.






Yahuda öldüğünde ise soyu firavunların zulmüne uğrar, Allah, Hz. Musa’yı kendilerine kurtarıcı olarak seçer.

Bu dönem, Hz. Musa, hem firavunun Yahudilere olan zulmüne son verip Hak’ka iman etmesi, hem de kavmini birtakım sapkın alışkanlıklardan vazgeçirmesi için çabalamıştır.


Bir dağın, şahit olduğunda yerle bir olmasını sağlayacak denli büyük mucizeler gören bu kavim, Hz. Musa’nın, yanlarından bir süre ayrılışında, bu alışkanlıklarına tekrar döner, Kabala’ya olan bağlılıklarını gösterirler.

“Hani Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik de siz onun arkasından buzağıyı ilâh edinerek zalimlerden olmuştunuz.” (Bakara/51)

Yine Taha Suresi’nde anlatıldığı üzere bu buzağı normal bir buzağı değil, böğüren altın bir buzağıdır, aralarındaki Samiri isimli Kabalist tarafından ateşte harlanan süs eşyaları ile yapılmıştır.

Bu buzağı, kavmin Mısır’dayken tapmakta olduğu Moloch’tan başkası değildir!

Yahudiler, o bölgede bir süre sonra, Tevrat’ta anlatıldığı üzere kendilerine bir kral istediklerinde, Hz. Samuel başlarına Talut’u (Saul) başa geçirir. Hz. Davut bu dönem Saul’un yardımcısıdır. Söylenir ki, Saul zamanla güç sarhoşu olur, Allah’ın takdir ve takdisini kaybeder. Filistinlilerle yapılan bir savaşta ölür ve yerine Hz. Davut geçer. Sonra da o tahta Hz. Süleyman geçecektir.
Yahudiler, ne Hz. Davut’u ne de Hz. Süleyman’ı peygamber olarak görür. Fakat Hz. Süleyman’a verilen ilme olan hayranlıklarını hiçbir türlü gizleyemezler.

Hz. Süleyman dönemine baktığımızda, Yahudiler tarafından ne denli istismar edilmeye müsait bir dönem olduğunu anlayabiliriz.
“Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, zincirlere bağlı olarak, diğerlerini de, O’nun (Süleyman) emrine verdik.”(Sad, 37-38)

Allah tarafından Hz. Süleyman’a öğretilen 6 köşeli yıldız, cinleri komuta ve kontrol eden bir tür tılsımdır, fakat sonraları Kabalist Yahudiler bu tılsımı cinleri çağırma ve onlarla iletişime geçme adına kullandılar. Cinler, yaptıkları sarayda, kendi üsul ve yöntemlerini kullandılar, mimaride de Yahudilere ilham kaynağı oldular. Öyle ki Eski Mısır’dan bu yana zaten Kabala ile haşır neşir olan bu kavimden bir taife, bu şeytani ilimde uzmanlaştıkça uzmanlaşır. Büyü yöntemlerini kitaplaştırırlar. Hz.Süleyman tüm bu büyü kitaplarını toplatıp yaktıysa da pekçok yöntemi çoktan öğrenmişlerdir.

Hz. Süleyman’ın büyü kitaplarını toplatması üzerine nefretlerini azdırıp O’nun hakkında Moloch(Moleke) yani şeytana taptığı iftirasını atarlar:
“Süleyman yaşlandıkça, karıları O’nu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini, Tanrısı olan Rabbe adayan babası Davut gibi yaşamadı. Saydalıların tanrıçası Aştorete ve Ammonluların iğrenç ilahı Moleke taptı.” (Eski Ahit, Krallar Bölümü 11/4-5)

İşte bu noktada Allah’ın, peygamberini savunan ayeti, iftiracılara sert bir cevap niteliğindedir:


“Süleyman’ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil’de Hârût ve Mârût adlı iki melek/iki melik üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, “Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!” (Bakara/102)
Ayetten çıkarılacak başka bir anlam da Babil’de öğretilen bu ilmi, iletişime geçtikleri şeytanlar aracılığıyla Yahudilerin çoktan öğrenmiş olduklarıdır.


Hz. Süleyman’ın vefatından çok sonra Yahudi Krallığı Babil istilasına uğrayıp, Süleyman Sarayı yıkılıp, Yahudiler Irak’a sürgün edildiklerinde, sürgündeki Kabalist yahudi hahamlarca Talmud kaleme alınır. İçerisinde ensest ilişkiyi öneren, zinayı, gaspı, yalanı ve birçok günahı Yahudi tarafına meşru gören, bütün milletleri goyim yani Yahudilere köle olarak sayan ve Yahudi kavmine dünyanın hakimi olma adına her yolu mubah gösteren sözler işte bu kitapta yer alır. Bu kitap doğrudan Şeytan vahyidir ve Yahudiliğin içerisine inanç sisteminin bir parçası olarak girmiştir.

Yahudiler Irak sürgününden döndüklerinde, Hz. Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek istediler. Burada durup bir düşünelim. Hz. Süleyman yokken bir saray ne işe yarar? Kendilerine Allah tarafından zorla çalıştırılacak şeytanlar/cinler de verilmeyeceğine gore, aynı bölgede, aynı mimaride, aynı sembolik yapılarla amaçladıkları nedir?

Bu dönem kendilerine, Pers Kralı Kuruş yardım eder ve sarayı tekrar inşaa ederler. Hz. İsa dönemine kadar Yahudilere birçok uyarıcının gelmesi olasıdır, Tevrat’ın bazı bölümlerine adını veren peygamberlerden bunu anlayabiliriz.

Hz. İsa da bu soy içerisinden çıkan pekçok peygamber gibi Yahudileri bu şeytani alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışır fakat Yahudiler O’nun Hak’kı haykırmasına daha fazla tahammül gösteremeyip, Yahudiye eyaletinin valisi olan Pontius’a O’nu şikayet ederler. Yahuda isimli hain bir yahudi tarafından ispiyon edilse de Allah Hz. İsa’yı katına yükseltir, O’nun suretinde başka birisini gösterir ve çarmıha da o kişiyi gererler.

Yahudiler bu olaydan sonra Hz. İsa’nın ve kavmine aşılamaya çalıştığı tevhid inancının, mağduriyet ilkesi gereği galip geleceğini anladıkları vakit, Pavlus kanalıyla bunun önünü almaya çalışırlar. Pavlus bir Ferisi yani İranlı bir Yahudiydi. Kendisi de bunu mektuplarında itiraf eder:
“Kardeşler, ben öz be öz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.” (Elçinin İşleri 23:6)

Diğer yandan Yeni Ahit’te Ferisiler’e güvenilmemesi gerektiği söylenir:
“İsa onlara, ‘Dikkatli olun, Ferisiler’in ve Sadukiler’in mayasından kaçının!’dedi.“ (Matta 16:9)

Pavlus, Hz. İsa’nın ölümünden hemen sonra, Tanrı-oğul, teslis, vaftiz gibi tevhidin karşısında yer alan öğretiler geliştirdi ve sözde Hristiyanlık esasta Paganizm ve Mitraizm karışımı yeni bir din tesis etti.
Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak 25 Aralık Pazar’ı belirtir oysa 25 Aralık, İran Güneş Tanrısı Mitra’nın doğum günüdür, Yahudilerin de Hanuka dedikleri ‘Işık Bayramı’, İbrani takviminde Kislev ayının 25. günü başlar! Kislev, Miladi Takvimdeki Aralık ayıdır. Ayrıca tüm güneşe tapan dinlerin, Yezidilerin, Zerdüştlerin de o gün bayramıdır.
Pazar günü ingilizce ‘Sunday’dir, yani ‘güneş günü’. Açık değil mi?
Matta, Markos, Luka, Yuhanna kimin öğrencileri?
‘İsa’nın sözleri’ diyerek esasta kimin sözleri ve öğretilerine kitaplarında yer verdiler sizce?
Konstantin Roma’nın resmi dini olarak acaba gerçekten Hristiyanlığı mı yoksa Mitraizmi mi seçer?

Yahudiler, M.S 70 yılında, Roma İmparatorluğu’nun, Süleyman Sarayı’nın kapısına kendi putlarını yerleştirmesine öfkelenerek ayaklanırlar, Kudüs çevresinde Roma askerleri tarafından öyle bir baskın yapılır ki, Süleyman Sarayı’nı yıkar, binlerce Yahudiyi katleder, geri kalanları ise o bölgeden çıkmak zorunda bırakırlar. Artık Yahudilerin o bölgedeki hakimiyeti yok olmuştur. Böylece Avrupa’ya, Mısır’a ve Afrika’ya yayılmaya başlarlar. Artık 1948’e dek bu bölgeye tekrar dönüp, devlet kuramayacaklarını biliyoruz.

Bugün, Masonlar ile Yahudiler arasında bir bağlantı olup olmadığı tartışılır. Oysa aralarında çok güçlü bir bağ vardır. Masonlara, Kabalayı Yahudiler öğretir ve ikisi de Kabala’ya sahipse, Şeytan ikisiyle de aynı dili konuşuyor demektir.

1095’te Mitraist Vatikan’ın Papası Urbanas, Şam ve Kudüs yakınlarına saldırı emrini verir ve Haçlı orduları burada büyük bir katliam gerçekleştirir. Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra yakınlarına yerleşirler. Burada kaldıkları sure boyunca Kabalist Yahudi Hahamlarıyla tanışır ve onlardan Kabala’yı öğrenirler. Masonluk adıyla kurulacak şeytani bir örgütün tohumları böylelikle atılmış olur. 1177’ye kadar burada Süleyman Sarayı’nı inşaa etmek adına iskan ederler fakat Selahaddin Eyyubi ve ordusuyla yaptıkları savaşta mağlup olur, tekrar Avrupa’ya dönmek zorunda kalırlar.

Döndüklerinde Vatikan, savaşı kaybetmeleri ve sapkın hallere düşmeleri gerekçesiyle (Hristiyanlık, her ne kadar itikadde paganist bir yapıda da olsa şeriatte ahlaki kurallara sahiptir) idam cezasına çarptırılırlar. Birçoğu, İngiltere ve İskoçya’ya kaçar. Burada, Kudüs’te iken Yahudilerden öğrendikleri mimari biçimlerini uygularlar, Gothic Mimari bunlardan birisidir. İngiltere’ye okyanuslara dayanıklı ilk gemiyi yaparlar. (Muhtemelen bunu da Kudüs’teyken, Hz. Süleymanın ermine verilen duvar ustası ve dalgıçcı cinlerle irtibatli hahamlardan öğrenmişlerdi). İngiltere’nin ‘sömürge imratorluğu’ böylece başlamış olur.
Yine bu vakitte Napolyon, Malta Adası’nı işgal edip, krallığın tüm hazinelerini bir gemiye yığıp kaçmaya çalıştığı sırada İngiltere tarafından durdurulur, gemi batar, tabii hazineler kurtarılıp, Tapınakçılar zengin edilir. 1717’de ilk resmi Mason Locası İngiltere’de açıldığı vakit, artık masonlar politikadan, hukuka, sanayiden, eğitime, ekonomiye kadar tüm kurumlara çoktan sızmış ve hakimiyet kurmuştur. Avrupa’da hızla lobileşirler, denizcilikte gelişir, yeni ülkeler keşfeder yahut işgal eder, sömürgeleştirdikçe zenginleşirler.

Amerika kıtası keşfedilince, Kuzey Amerika’ya yerleşip, tamamen Masonik bir devlet kurarlar. Masonlar burada devlet kurunlarını kendi kontrollerinde tesis edip, güç ve zenginliklerini artırmak amacıyla her kurum için birtakım sistemler geliştirirler. Bunlardan biri de ekonomiye hakimiyet amacıyla kurdukları, özel teşebbüse ait bir bankanın devlete/kamuya borç verme esasına dayanan ‘federal rezerv’ sistemidir. Bu sisteme göre devletin/kamunun harcmaları arttıkça Mason bankerlere olan borçlanma artacaktır. Öyle ki mason bankerleri en çok zengin edecek harcama, savaş sanayii harcamalarıdır, bu yüzden ABD ‘kaostan kâr’ politikası izler.
O zamana dek dünya ‘toplu cinnet ortamı’ görmemiştir , ta ki Yahudi masonlar, bir dünya savaşı çıkarabilecek güçe erişinceye kadar.

I.Dünya Savaşı öncesinde Abdülhamit’e gelerek Filistin topraklarını isteyen Siyonist Theodore Herzl’in finansörü Mason Rotchild Hanedanlığı’dır. Yahudiler Kudüs’e tekrar sahip olup, Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek ister. Osmanlı engeline takıldıklarında, plan bellidir.
I Dünya Savaşı ile o bölgeler güçlü bir himayeden kopartılır.
Geriye sadece Avrupa’da dağınık yaşayan Yahudileri Kudüs’e ulaşabilecekleri bir bölgede toplamak kalır. II.Dünya Savaşı’nda, Mitraist/Paganist Naziler, Avrupa’daki mason locaları, savaşı finance eden güçlü Yahudi aileler ve ABD, milyonlarca insanı Şeytan’a kurban ederek, amacına ulaşır.
Tüm bu savaşlar, işgaller, katliamların emrinin verenin, Süleyman Sarayı saplantısının sahibinin, Tevrat’ın muharref birçok bölümünde ve Talmud’da, dünyaya hakimiyet kurmaları adına sahip olmaları gereken toprakları haber veren ve bu yolda izlemeleri gereken yol haritalarını çizen Şeytan’ın bizzat kendisidir.

Şeytan ile iletişime geçmelerini sağlayansa Kabala’dır.

Yahudiler Kabala’yı Eski Mısır’dan aldılar demiştik. Eski Mısır’ın semboloji taassubu, Kabala’dan ileri gelir ve bu kültür zamanla Kabala’yı benimseyen Yahudilere de nüfuz eder.
Semboloji yoluyla, Şeytanları kutsar, yine semboloji yoluyla onlarla iletişim kanalları açıp, kuvvetli bağlar kurarlar. Hiçbir zaman bundan vazgeçmiş değiller, Bugün Eski Mısır’a ve şeytanlara olan bağlılıklarını gösteren ve onları övüp kutsayan alametleri görebiliriz.



Üzerinde 6 sene boyunca 15 kişinin çalışıp tasarlamış olduğu 1 dolar’a neredeyse tüm inanç ve öğretilerini işlemişlerdir. Piramit üzerindeki ‘tek göz’ İblis’in gözüdür, aslında Deccal’in gözüdür, Deccal de cin taifesinden olacağı için İblis’in gözü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir mucizedir ki, masonların piramit üzerine kondurduğu ve ‘Tanrımız’ dedikleri Deccal’in tek gözlü oluşuna Hz. Muhammed s.a.v, 1400 sene öncesinden dikkat çekmiştir.

“Hiçbir peygamber yoktur ki ümmetini tek gözlü Deccal’den uyarmış olmasın. Dikkat edin O’nun bir gözü kördür. Rabbiniz olan Allah ise tek gözlü değildir. ” (Buhari, Fiten, 26)
Yine Deccal’in tek gözlü olluşuna, Eski Ahit de gönderme yapar:
“Kılıç onun sol kolunu ve sağ gözünü vursun. Kolu tamamen kurusun, sağ gözü kör olsun!” (Zekeriya 11/17)

Piramite dikkat ettiğimizde Masonluğun York Riti’ne göre 13 katlı ve Hz. Süleyman’ın emrine verilen 72 büyük şeytanı temsilen 72 taşlı olduğunu farkederiz.
Piramitin altındaki latince yazı ‘Novus ordo seclorum’ yeni dünyevi düzen demektir.
Yine piramitin en alt taşındaki Romen rakamı MDCCLXXVI, Rumi ebced olarak 1776’yı verir. Bu tarih Amerikan Bağımsızlık bildirgesinin imzalandığı tarih olduğu gibi, aynı zamanda Masonik Illuminati örgütünün kuruluş tarihidir.


Çoğu kişi 6 köşeli yıldızı Hz. Süleyman’ın kullanmasından sebep kutsal sayar, oysa daha once de belirttiğimiz üzere bu işaret Hz. Süleyman’ın cinleri kontrol etmesi amacıyla Allah tarafından kendisine öğretilmiştir. Sonra bu tılsımı Yahudiler cinlerle irtibat kurmak amacıyla kullanmış, bu ilim Masonluğa intikal etmiştir.

Doların sağ tarafındaki kartal figurü, Eski Mısır’dan beri kullanılan bir figürdür, özellikle paganist Roma İmparatorluğu’nun putu olarak kabul edilmiştir. Başındaki 13 yıldız 6 köşeli yıldızı oluşturur. Pençelerinde birinde tuttuğu oklar, savaşı, diğerinde tuttuğu zeytin dalları, barışı sembolize eder. Bu da her ikisini kendilerinin yönettiğini bize bildirir.


Dolara gizlenmiş baykuşun da yine Eski Mısır’dan gelme bir anlamı var. Eski Mısır Tanrılarından Uluka baykuş görünümündedir. Eski Mısır’da baykuş ölüm ve karanlıkla anılır.



Bu Mezopotamya tanrısı Lilith. Baykuş vücuduna sahip olan Lilith’in elinde Eski Mısır tanrılarının da tuttuğu ankh var, arkada baykuşlar ve kendisi aslanlar üzerinde ayakta duruyor.

Bakıldığı zaman Mezopotamya tanrıları, Antik Yunan tanrıları, Eski Çin tanrıları ve Eski Mısır tanrıları birbirine çok benzer. Bu, esasta tanrıların aynı yani Şeytanların her zaman aynı yöntemi kullandığının, sadece farklı kılıklar seçtiklerinin bir göstergesidir.


Baykuş, Eski Mısır’daki öneminden sebep Masonlar ve Yahudiler için de son derece önemlidir. Öyle ki, Baykuş Tanrısı Uluka’ya Mısır’daki gibi tekrar tapınma adına Bohemian Club’u kurmuşlardır..
ABD Kongresine kuş bakışı bakıldığında ne görülür dersiniz?



666’nın işlendiği bir tılsım, Süleyman Mührü’dür. Hz. Süleyman’ın Allah’ın öğrettiği ve izin verdiği üzere bu tılsımı cinleri kontrol etmek için kullandığını biliyoruz, Kabalistler ise bu tılsımı onlarla bağlantı kurmak için kullanıyordu, çünkü 6 köşeli yıldıza işlenmiş sayı, cinlerin okuduğu bir sayıdır. Bu sayı 666’dır. Bu tılsım, 6 açı, 6 kenar ve 6 küçük üçgene sahiptir.

“Canavar ve onun önünde mucizeler yapan sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber, canavarın işaretini(666) alıp onun putuna tapanları bu mucizelerle saptırmıştı. Her ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı.” (Vahiy/Revelation 19/20)

“Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı. Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi. Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu. Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin. Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666’dır.” (Vahiy/Revelation 13)



İngiltere Kraliyet Arması, tamamen Vahiy/13 baz alınarak tasarlanmıştır. Ejderha bir yanda, ağzı aslan ayakları ayı bir canavar diğer yanda, ortada ise Kral Şeytan.

Yine Şeytan’ın sayısını tarif ederken, anlaşıldığı üzere sayıyı iletişime geçtikleri şeytanlardan öğrenip, bu sayıyı nasıl kullanmaları gerektiği tarifini de almışlardır. Ticarette kullanılması gerektiğini bizzat Şeytan bildirmiştir!



Barkod teknolojisini masonlar icat eder, bu teknolojide ikili çizgi 6’ya tekabül etmektedir.

Masonlar ve Yahudiler için önemli bir başka figür de aslandır. Aslan, Eski Mısır’da firavunların tahtının sağ ve solunda yer alır, güç ve iktidarın simgesi kabul edilir.
Bazı scientologist Eski Mısır araştırmacılarına göre, firavunlar ‘Aslan Takım Yıldızı’ndan gelmiştir. Esasta bu firavunların ve onların günümüze ulaşan soyunun iddiasıdır.
Her firavun cin taifesinden olmayabilir fakat cinlerle irtibatları söz konusudur.


Bugün İsrael devletinin sembol hayvanı ne dersiniz?
33.dereceden bir mason olan Walt Disney’in sahibi olduğu Disney Channel’in ürettiği ‘Aslan Kral’ çizgi filmiyle neyin mesajını vermek istiyorlar sizce?

Yılan ise Eski Mısır’da bazı firavunların başında yer almıştır, bunlardan biri İsis’tir. Güneş Tanrısı karanlıklar ve kötülükler dünyasıyla savaşırken, yılanlar gelir ve güneş ışığını korurlarmış bir rivayete göre. Yine Eski Mısır’da Yılan Tanrı Amemt, insanların başına felaket getiren, çocuk kurban edildiği zaman öfkesi dindiğine inanılan bir tanrıdır.
Amemt’e tapınmayı bıraktılar mı dersiniz?



Yahudiler için Şeytan’ın en çok kılığına girdiği hayvan da yılandır.

Yılan, Adem’i cennetten çıkardı. Tanrı, “Bahçenin ortasında ki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz.” dedi. Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız. Kadın meyveyi koparıp yedi, yanındaki kocasına da verdi, O da yedi. Rab Tanrı: “ Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin? ” dedi. Böylece Rab Tanrı Adem’i Aden bahçesinden çıkardı, O’nu kovdu. (Yaratılış 3 / 3,24)



Kabala’da da yılan, Şeytan’ı sembolize eder. Sephiroth (Hayat Ağacı) dedikleri sembol, her biri farklı anlamlar ve sırlar içeren sayısal değerlerle çalışan bir büyü sistemidir. Sephiroth’a sarılı duran yılan yani Şeytan ve bu sistemi onlara öğreten de O’dur.

Yine, Tıp kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai) şehrinin totemi yılandır. Teb şehri ise eski Mısır’ın en önemli sağlık merkezidir.
Bugün Masonların kurduğu modern tıp, sembolünü Eski Mısır’dan alır.



Bir asa üzerinde kıvrılan iki yılan (Hermas’in Asası) neyi ifade ediyor olabilir?

Yahudiler Eski Mısır’da Moloch isimli bir boğa yahut buzağı görünümünde bir tanrıya tapınmışlardı. Hatta Hz. Musa yanlarından bir süre ayrıldığında tekrar tapınmaya başlayacak kadar Moloch’a bağlıydılar, demiştik.



Yahudiler Eski Mısır’da Moloch’ı, ateşe değerli eşyalarını atıp Kabala’dan birtakım sözler söyleyerek çağırmışlardır. Moloch’a isteklerini sunmuş, O da çocukları karşılığında bunları gerçekleştireceği vaadini vermiştir. Zamanla başlarına gelen her bir felaket için daha çok çocuk kurban adarlar. Öyle ki Yahudi krallarından Ahaz, kendi oğlunu dahi Moloch’a kurban etmiştir.
Kabalistlerin ve Masonların bu tanrıya günümüzde tapınmadıklarını sanıyorsanız, yanılırsınız.



New York’un göbeğine yaptıkları bu devasa boyuttaki heykel, tanrıları Moloch’a olan saygı gösterileridir.
Elbette Moloch’a olan bağlılıklarını sadece bir heykel anlatmaya yetmez..



‘Güneş diski önünde iki boğa çarpışmak üzere’çizilmiş bir marka amblemi. Neden güneş diski? Güneş diski firavunların hiyerogliflerinde başlarının etrafında görülür, özellikle Güneş Tanrısı Ra bu güneş diskiyle sıkça tasvir edilmiştir. Mitra’nın yüzünü yüzyıllardır Hz. İsa olarak tanıtan Paganist Vatikan’ın dünyaya servis ettiği ikon ve resimlerde de güneş diskine rastlanır.
Güneş dini gerçekte kendini Güneş’in, Işığın Efendisi olarak tanıtan Lucifer’in dinidir.
Paganizm, Güneş Tapıcılığı bir anlamda Şeytanperestliktir.

Eski Mısır’da tapındıkları bir diğer tanrı Phat.
Phat, Eski Mısır’da evreni ve diğer her şeyi yarattığına inanılan tanrıdır. Elleri dışında tüm bedeni sakıca sarılmış, elinde bir asa taşıyan, kafası kazınmış bir insan olarak tasvir edilir.
Oscar Ödülü olarak tasarlanmış heykel, Phat isimli tanrılarının görüntüsündedir.



Yahudilerin ve Masonların en önemli tanrılarından biri: Baphomet
Baphomet esasta Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’tir. Babillerde adı Ea, Antik Yunan’da ise Pan’dır.
Mendes’e Baphomet ismini Tapınakçıların koymuş olma ihtimali yüksektir zira tapınakçılar tekrar Vatikan’a döndüklerinde, tapındıkları tanrıyı itiraf etmeleri istendiğinde Mendes diyemezlerdi çünkü bu tanrı, Vatikan tarafından biliniyordu.

Baphomet dedikleri Mendes’in, görüldüğü üzere bir eli yukarıda, bir eli aşağıda tasvir edilmiş. Bu Şeytan’ın Mısır’dan bu yana ‘aracılık’ ettiği iddiasıyla Yahudileri kandırışını, esasta çok iyi tarif etmektedir.
Bu aracılık, Güneş ile insanlar arasındadır, Baphomet O’na tapanlara ışık getirir.
ABD’nin ilk başkanı ve bir Mason olan George Washington’ın heykelinin Baphomet pozunda oluşu tesadüf olmasa gerek.



Masonların simgesi penge ve gönye içerisinde duran ‘G’, Goat(keçi)’ın ‘g’sidir. Keçi, Baphomet’i sembolize etmektedir.

Yahudilerin tapındığı, Kur’an’da da bahsi geçen tanrı: Baal.

“Milletine: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah’ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?” demişti.”(Saffat 124/125/126)



Baal, gerçekte Babillerin tapındıkları bir tanrıdır Yahudiler bu tanrıya Babil sürgününde ve Kenan bölgesindeyken tapınmıştır. Seher Yıldızı ve Güneş olarak anılmıştır. Simgesi Mezopotamya tanrılarından olan İştar’ın ve Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’in de simgesi kabul edilen Pentagram’dır.

Baal 2 kez reerkarnasyon geçirir birincisinde Tammuz ikincisinde Marduk adını alır. Babil ve Kenan’da reerkarnasyonu yöneten tanrı olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Saffat Suresi’nden anlaşıldığı üzere, Baal, reerkarnasyon ile insanları şekilden başka bir şekile girecekleri yönünde kandırmıştır.



Pentagon binasının mimarisi niçin İştar, Mendes (Baphomet) ve Baal’ın yıldızı Pentagram biçiminde?



“İçki, kumar, dikili taşlar (obeliskler) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir.” (Maide/90)

Obeliskler Eski Mısır’ın Kabalistik bir mimari çeşididir. Tepesi piramittir ve gövdesinde Kabala sembolleri yer alır. Ayet ‘şeytan işi’ diyerek Şeytan’ın insanlara öğrettiğine vurgu yapmaktadır. Obelisk yapımı Mısırlılardan Yahudilere onlardan da Masonlara geçmiştir.
Mısır’da ilk obelisk yapımı, Osiris’in ölümüyle başlar.
Ra’nın 4 çocuğu olur, Osiris, İsis, Seth ve Nepht. İsis ile Osiris, Seth ile de Nepht evlenmelidir. (Firavunlarda, güç ve iktidarın aile içinde kalmasını sağladığından ensest evlilikler yaygındı)
Ra, Osiris’e kendisinden sonra tahta geçme şansını vereceğini açıkladığında, Seth kıskançlık kriziyle Osiris’i öldürüp 9 parçaya ayırır, İsis bulamasın diye dünyanın çeşitli yerlerine taşır. İsis her bir parçayı bulur, yalnız tek bir parçayı bulamadığı söylenir o da cinsel uzvudur. Rivayete gore İsis ile Osiris o an ilişkiye girer fakat İsis’in rahminde Şeytan hulul eder. Osiris ölür ve İsis dul kalır.
Osiris’in cinsel uzvunun semboli olarak, bugün hala Masonlar tarafından dünyanın çeşitli yerlerine dikilmektedir ve bunun için genelde ley hatlarını seçerler.

Boşuna değildir ki, Kabe’nin yakınındaki Cemarat’ta bulunan obelisk şeytanı temsilen yer almaktadır.

Eski Mısır’da Osiris’i temsil eden hayvan ‘beyaz tavşan’.
Masonlar kurdukları fuhuş sektörü playboy’a verdikleri sembol ile O’nu anmaktadır.



Bir dolarda da gizli bir tavşan silüetini saklamışlar, yukarda baykuş silüetinin yakınında görebilirsiniz.
Alice Harikalar Diyarı Masalı’nı hatırlayın, Alice beyaz tavşanı izler ve içerisinde türlü cinlerin, perilerin, devlerin olduğu bir dünyada kendisini bulur. İlk defa çizgi film uyarlamasını ise ne tesadüftür ki Walt Disney üstlenmiştir. Walt Disney’in, çizgi film uyarlamasına, Cia’in o dönem üzerinde araştırma yaptığı ‘Monarch ve Mk Ultra Akıl Kontrol Projesi’nden bazı öğeler yerleştirdiği bilinir.

Matrix filminde ise beyaz tavşan, Neo’nun gerçek dünyaya uyanışını sağlayacak Trinity’nin dövmesi olarak karşımıza çıkar.

Osiris bir cindir. Vermek istedikleri mesaj çok açıktır: ‘Büyünün olduğu bir dünyaya erişin’!

Kabala’dan öğrendikleri bir büyü vardır ki, bugün bu büyüyü neredeyse her alanda çok etkin bir şekilde kullanırlar. Harflerin iç içe geçişiyle yeni semboller ortaya çıkarma bir çeşit sigil büyüsüdür. Doların işaretini de sigil büyüsüyle hazırlamışlar ve İsis’e olan bağlılıklarını O’nun ismini doların işaretinde kullanarak göstermişlerdir.



Osiris’in ölümünden sonra İsis dul kaldı demiştik. Bugün Masonlar kendilerine ne diyor? : Dul Kadın’ın Oğulları.

İsis’in babasız dünyaya getirdiği Horus, onlar için Şeytan’ın oğludur, O’na apayrı bir saygı ve bağlılıkları vardır.



Horus, amcası Seth ile babasının intikamını almak üzere savaşır ve sağ gözünü yitirir. Ne ilginç değil mi? Sonraları tüm bir Mısır’ın hakimi olur ve ‘Tek Gözlü Güneş Tanrısı’ olarak anılmaya başlanır.

Zeitgeist isimli, finansörü Rotschild olan, dezenformasyon amaçlı yapılan belgeselde Horus ile Hz. İsa karşılaştırılmış, Hz. İsa, aslında Horus figurunden ortaya atılarak uydurulmuş bir mittir demeye getirilmişti. Gerçekte Horus, Şeytan’ın oğlu, Hz. İsa ise Allah’ın bir mucizesidir. Bu iki benzer olay ancak insanlar için birer imtihandır. Hristiyanlar ise bu imtihanı, Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu sayarak kaybetmiştir.

Eski Mısır’ın tanrıları/şeytanları Mezopotamya’da olduğu gibi Nemrut bölgesinde de karşımıza çıkar:
“Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, herşeyi gören, gözlerle kaplı dört tane canlı yaratık duruyordu. Birinci yaratık aslana, ikinci yaratık danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartala benziyordu.” (Yeni Ahit, Vahiy/Revelation 4/6, 4/7)



Bahsedilen yaratıkların şimdiye dek anlatmış olduğumuz Eski Mısır’da da kendilerini göstermiş olan tanrılar/şeytanlar olma ihtimali çok yüksek. Diğer bir seçenekse, benzer kılıklara girdiklerinin ve insanları aldatma yöntemlerinin aynı olduğunu gösterir.

Yahudiler tanrılarının tek olduğunu ve adının da Yehvah diğer adıyla Yehovah olduğunu iddia eder. Yehova isminin nereden geldiği ise tam bir muammadır, üstelik İbrani dilinde bir anlamı yoktur. Eski Ahite göre Hz. Musa da bu isminin anlamını soruyor:
“Musa Tanrı’ya ismini sorduğunda Yehova isminin anlamı hakkında şunu dedi: ‘Ben, Ben olanım.’(Mısır’dan Çıkış 3:14)

Yahudiler’in Eski Mısır ile olan köklü bağı, bize, acaba Yehova isminin de Mısır orijininde bir anlamı var mıdır diye sorduruyor açıkcası.

Bağlantıyı araştırmaya başladığımızda, Eski Mısır Tanrısı olan ‘Yahu’ ile karşılaşıyoruz. Işık Tanrısı : Yahu. Sir Wallis Budge, James Allen gibi Eski Mısır araştırmacılarının yapıtlarında da geçen Yahu, ismini, ay anlamına gelen ‘Yah’ sözcüğünün türetilmesiyle kazanmış. Yine Mısır ve Eski Dilce ‘Va’ veya ‘Ua’ sözcüğü ‘Bir ve Tek Olan’ anlamına geliyor. Bu sözcükler sonuna geldiği ismi tanrısallaştırıyor zaten. Yahva yani Yahova/Yehova oluyor ‘Bir ve Tek Olan Işık Tanrısı’.

Yahudilerin, ışık ve güneşle anılan bunca tanrıya, şeytana tapınma serüvenleri, üstelik daha öncesinde Ay Tanrısı Thoth’a tapınmaları, Ay’ın hareketlerine büyük önem verip, Ay Takvimini kullanmaları gibi etkenler, Yahuva’yı Yehova olarak Eski Ahit’e kabul edip, tanrıları ilan ettikleri ihtimalini bir hayli güçlendiriyor.

Bir diğer mesele Yahudilerin devlet ismidir.
Kur’an’da Hz. Yakup’tan, soyu ile ilişkilendiriliyorsa ‘İsrail’ olarak bahsedilir. Yahudiler içinse İsrailoğulları denir.

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ

“Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.Yakup’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup’un uyluk kemiği çıktı. “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıt verdi Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.” Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrael denecek” dedi, “Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.” Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup’u kutsadı. Yakup, “Tanrı’yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi.” (Yaratılış 32/24-25-26-27-28-29-30)

Tevrat’taki orijinal metinde, adamın Hz.Yakup’a verdiği unvan şöyle yazılıdır: יִשְרָאֵל, Yişra’el
Kur’an’da Hz. Yakup için İsrail deniyor, Tevrat’ta İsrael diye geçiyor.
Oradaki bir harf değişimi çok şeyi değiştirir.

İbranice ‘El’ tanrı anlamını verir. Bunu bir ek gibi bir ismin sonuna yahut başına getirdiğinizde o ismi tanrılaştırmış olursunuz.
Baal gerçekte Ba’el bunlardan biridir.
Kabala’da Ariel kötülükler tanrısı olarak geçer.
Azazel, Talmud’u vahyettiğine inanılan tanrıdır.
Abel, Kabalistik 12 yüce tanrıdan biridir.
Exael, yine Kabala’da cennetten inen melektir, aslında Lucifer’dir. Vs. örnekler çoğaltılabilir.
Kabala ve mitolojik kaynaklı ‘el’ sözü eklenerek tanrılaştırılan binlerce melek, cin, peri ismiyle karşılaşmak mümkün.
İslami kaynaklarda yer alan Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil gibi melekler Yahudi kaynaklarında Mikael, Gabriel gibi isimlerde yer alır.
Yine Kur’an’da ismi anılmayıp Tevrat’ta geçen bazı peygamberler vardır, Deniel ve Samuel gibi.

Yukarıda Hz. Yakup’a unvan verildiği olayı anlatan metine bakıldığında Hz. Yakup’un ‘tanrıyla güreşmesi’ gibi sapıkça bir ifade ile karşılaşılır. İsrael, sözcük anlamı olarak ‘Tanrıyla güreşen’ manasındadır. Yahudilerin, melekleri ve bazı peygamberleri tanrılaştırdıkları gibi Hz. Yakup’u da tanrılaştırdıkları ortada.

Öte yandan, Allah’ın, arapça ‘gece yürüyüşü’ manasına gelen ‘İsra’dan türetilen İsrail unvanıyla Hz. Yakup’a seslenme ihtimali yüksek. Tevrat’ın bir bölümünde de Hz. Yakup’un bir gece vaktinde Hz. Muhammed s.a.v’in mirac hadisesine benzer bir hadise yaşadığı anlatılır.

Yahudi devleti, kendisine İsrael diyerek, tanrıyla güreştirdikleri Hz. Yakup’un ‘tanrıya meydan okuyan soyu’ olduklarını lanse ederken detayda çok ince bir nüansla İsRa-El yani ‘Ra Tanrıdır’ mesajıyla da Eski Mısır Tanrısı olan Ra’ya bağlılıklarını sunmaktadır. Ki Eski Mısır’a olan taassuplarını düşününce, bunun ne denli mantıklı bir çıkarım olduğu ortadadır.

(Yazıda bahsettiğimiz Yahudiler, Hz. Yusuf’un Kabala’ya bulaşan abisi Yahuda’nın izinden gidenler, Eski Mısır geleneğinden kopamayan ve Talmud/Kabala’ya iman etmiş olanlardır. 

Talmud’u ve Kabala’ya değil, Hz. Musa’nın Hak dine inanan İsrailoğullarını tenzih ederiz.)


DÜNYAYI YÖNETEN GİZLİ ELİTLER
Küresel politikaların şekillenmesinde rol oynayan üst düzey siyasetçiler, devlet başkanları, sanayiciler, gizli servis idarecileri, generaller, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler vs. gibi insanların, üyesi bulunduğu üç büyük uluslar arası örgüt, tüm dünya insanlarını dolaylı veya dolaysız şekilde etkileyen kararlar alıyor. Bilderberg, CFR (ABD Dış İlişkiler Konseyi) ve Trilateral Commision… Ve yönetim kurulu listeleri incelendiğinde, her üç taşın altından da aynı isimler karşımıza çıkıyor. O isimlerin arasında en önemli olanlardan biri ise David Rockefeller…


Küresel siyasetin bugününü daha iyi kavrayabilmek için bu küresel yapılanmaların tarihçesine kısaca bir göz atmak gerek. Her sene dünyanın farklı bir ülkesinde, “küresel elitlerin” katıldığı ve basına kapalı toplantılar düzenleyen Bilderberg Klübünün kurucusu, sosyolog ve bir politika danışmanı olan Joseph Retinger’di. Retinger aynı zamanda bir Polonya Yahudisi, “İsveç Hürmasonluğu Büyük Üstadı” ve Avrupa Birliğinin oluşmasına öncülük eden Avrupa Hareketinin kurucusuydu.

Kulübün kuruluşu esnasında, “Bilderberg daimi üyesi” olan “Hollanda Prensi Bernhard”dan destek aldı. Retinger’in bu proje için görüştüğü isimler arasında ABD’nin eski Sovyet Büyük Elçisi ve CIA’nın eski direktörlerinden Walter Bedell Smith de vardı. Eski ABD Başkanı Eisonhower’ın danışmanı Charles Douglas Jackson ise ABD hükümeti adına Bilderberg’in organizasyon sürecine önemli katkılarda bulunan diğer bir isimdi.


Bilderberg’in kurulduğu günden beri daimi üyesi olan David Rockefeller 12 Haziran 1915’de ünlü bir Yahudi ailenin çocuğu olarak New York’ta doğdu. Rockefeller hanedanlığının bugünkü reisi olan David Rockefeller, ABD’nin merkez bankası Federal Reserve’in ortaklarından biri ve Bilderberg’in yönetim kurulunda bulunuyor. Ancak Rockefeller ilk bakışta Bilderberg’e rakip bir oluşum gibi görünen Trilateral örgütünün de kurucusu…

“Üç Harfliler Komisyonu” anlamına gelen “Trilateral Comission”, manifestosuna göre ABD, Avrupa ve Japonya’yı yakınlaştırmayı amaçlıyor. Trilateral Comission, ABD ve Avrupa’yı birbirine yakınlaştırmayı amaçlayan Bilderbeg’den farklı olarak, Japonya’yı da bünyesine alıyor. Trilateral Komisyonu, düzenlediği üst düzey, uluslar arası ve fakat gayri resmi toplantılarını 1973 yılından beri sürdürüyor.

Bilderberg ve Trilateral Örgütü ile paralel şekilde faaliyetlerini yürüten diğer bir örgüt ise CFR’dir. CFR, yani Dış İlişkiler Konseyi anlamına gelen Council on Foreign Relations, ABD’nin Dış İlişkilerini geliştirmek amacıyla 1921 yılında kuruldu. Ancak örgütün gayri resmi bir yapılanma oluşu, üstlendiği misyon düşünüldüğünde dikkat çekicidir. 

CFR’nin bugünkü onursal başkanının, yıllarca örgüt için hizmet etmiş David Rockefeller olması, bu örgütün Bilderberg ve Trilateral örgütleriyle olan benzerliklerinden biridir. Ayrıca bu üç örgütün çok sayıda ortak üyesi bulunması ise aralarındaki organik bağın göstergesidir.


ABD’de nüfuz sahibi olmanın en büyük göstergesi CFR üyesi olmaktır. ABD devlet başkanlarının neredeyse tamamının üyesi olduğu CFR’nin Türkiye’deki kurumsal üyesi TÜSİAD kulübüdür.


Bilderberg’i CFR ve Trilateral’dan ayıran en büyük fark gizlilik politikalarındaki farklılıklardır. CFR ve Trilateral çeşitli yayınlar yaparak “uluslararası ilişkiler” adı altındaki bazı faaliyetlerini kamuoyu ile paylaşmaktadır ancak Bilderberg’de sadece toplantı gündem maddelerinin başlıklarının bir kısmı kamuoyuna açıklanabilir. Dolayısıyla Bilderberg’de çok sıkı gizlilik prosedürleri uygulanır.

Türkiye’de bugüne kadar üç kez yapılan Bilderberg toplantılarının ilki 1959’da İstanbul Çınar Otel’de, ikincisi 1975’te Çeşme Altın Yunus Otel’de ve üçüncüsü 2007’de İstanbul Ritz-Carlton Hotel’de yapıldı…

Aralarında belirgin organik bağlar bulunan bu üç gayri resmi örgütün, gizli Illuminati tarikatının alt birimleri olduğu iddiaları birçok kez gündeme getirildi. İlluminati aydınlanmış olanlar anlamına gelmektedir. 1776 yılında Kabalist bir Yahudi olan Adam Weishaupt tarafından masonik bir yapıda kurulan örgütün, görünen misyonu aydınlanmacılığı yaymak olsa da birçok siyasi olayla adı anılmıştır. 2 Haziran 1784’te tüm Bavyera bölgesinde gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek yasaklanan örgüt 19. yüzyılın başlarında ünlü Alman filozof Hegel’in katılımıyla canlanarak parlak günlerine döndü. Ve o dönemde “Yeni Dünya Düzeni” düşüncesinin geliştiği bir ütopya topluluğu haline geldi. Illuminati’nin, faaliyetlerine bugün yer atından devam ettiği görüşü birçok araştırmacı tarafından kabul görmektedir.


Dünya finans sektörünü elinde bulunduran küresel hanedanlar arasında, Rockefeller’lar her ne kadar en ön planda görünse de bunların en köklüsü ve muhtemelen en güçlü olanı Rothschild hanedanıdır. Bu hanedanlar birliği, Amerikan federal reserv sistemini, 1910 yılında ABD Parlamentosundan geçirdikleri “Federal Reserve Act” yasası sayesinde ele geçirmiş ve o tarihten itibaren ABD Dolarını basma yetkisini kazanmıştır. 

Amerikan ulusal para sistemi, tahvil karşılığı borç esasına dayalı olduğu için ABD’nin bütün parası aslında bunlarındır ve bunlar ABD devletinin gizli sahipleridir. İsrail devletini kuranlar da bunlardır ve İsrail’in kukla hükümetlerinin ötesine bakarsak, devletin sahipleri olarak bu isimleri görürüz. 

Osmanlının yıkılışından kısa süre önce Sultan Abdülhamid’den para karşılığı Filistin topraklarını isteyen Theodor Hertzl’in finansörü, burada bahsettiğimiz Rothschild hanedalığıdır.


Abdülhamid Filistin’i satmayı reddetmişti. Böylece 1897’de Basel’de gerçekleştirilen Siyonist Kongrede alınan kararlar doğrultusunda b planı devreye sokuldu. Theodor Hertzl o kongrede İsrail devletinin kurulduğunu ve 5 veya 50 sene sonra dünyanın da bu devleti resmen tanıyacağını söylemişti. 

Birinci plan tutsaydı, yani Abdülhamid, Osmanlı’nın dış borcunun kapanmasını sağlayacak parayı alıp Filistin’i verseydi beş sene içinde Siyonist süreç tamamlanmış olacaktı. Bu yüzden Hertzl’in ikinci öngörüsü gerçekleşti ve 51 yıl sonra 1948’de İsrail devleti resmen kuruldu. 

Ama burada önemli olan, Rothschild hanedanlığının, Hertzl öldükten sonra da Siyonizm davasını sahiplenerek sürdürmüş olmasıdır. Nitekim 1917’de İngiliz Lloyd George hükümetinin Lord Rothschild’a hitaben yazdığı ve İsrail’in “kuruluş taahhütnamesi” olan Balfour Deklerasyonu, Siyonizm davasının gerçek sahibinin, bu hanedan olduğunu ortaya koymaktadır.

4 yorum:

  1. hangi geri zekalı yazdı bunları ALLAH sizingibilerden biz müslümanları korusun BİRİCİK İKİ CİHAN SAHİBİ İNSANLARİ TOPRAKTAN YARATAN VE ONLARA CAN VEREN O BÜTÜN ÖVGÜLERİN ÜSTÜNDE CENNET VE CEHENNEMİN SAHİBİ TEK VE BİR OLAN DOĞMADI VE DOĞRULMADI EŞİ VE BENZERİ OLMAYAN BİRİCİK RABİMİZ KENDİ YARATTIĞI KULUYLA GÜREŞECEKTE YENİLECEK ÖYLEMİ HANGİ AHMAK HANGİ DİNSİZ YAZDI BUNLARI ALLAHTAN KORKUN HEMEN TÖVBE EDİN Kİ ALLAHIN KAZABINDAN KORKUN ONCA HELAK OLMUŞ KAVİMLERDEN DERS ALMADINIZMIKİ BUNLARI YAZIYORSUNUZ ALLAH HERŞEYİ GÖRÜR O RAHİMDİR VE KERİMDİR BÜTÜN GÜZEL İSİMLER ONUNDUR ALLAHIM SEN BİZİ GÖZÜMÜZÜN GÖRÜP GÖRMEDİĞİ ŞERLERDEN KORU AMİN

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen mevzuyu komple yanlış anlamışsın hanımım.

      Sil
    2. Bay akif adam gibi oku anla okuduğun yazıyı adam gibi anlamış olsa idin. Bahsi geçen konunun şeytana kulluk edenlerin değiştirip kendi elleri ile yazdığı ve tevrat diye adlandırdıkları kitap olduğunu anlardın ve yazıyı yazan kişinin buna değindiğini...

      Yukarıda Hz. Yakup’a unvan verildiği olayı anlatan metine bakıldığında Hz. Yakup’un ‘tanrıyla güreşmesi’ gibi sapıkça bir ifade ile karşılaşılır. İsrael, sözcük anlamı olarak ‘Tanrıyla güreşen’ manasındadır. Yahudilerin, melekleri ve bazı peygamberleri tanrılaştırdıkları gibi Hz. Yakup’u da tanrılaştırdıkları ortada.

      GÖRÜRDÜN.

      Asalakca konuşmadan bir oku...

      Sil
  2. Muhteşem bilgiler. Emeğinize sağlık. Her müslümanın okuması ve düşmanını tanıması lazım

    YanıtlaSil