Cinler, Zülkarneyn
ve Süleyman’dan sonra yeniden insanın emrinde olacaklar mıydı? Farkındamısınız
Şeytana ne kadar yakınlar ve sizde yakın olduğunuza kendiniz okuyup karar verin
DECCAL NASIL BAĞLANTI KURAR ? (Şeyh İmran Hüseyin - çeviri :17.03.2012 )
AHTAPOT GİZLİ DÜNYA DEVLETİ
Prof.Dr.Burhanettin Can
Giriş
Tarih algımızı, anlayışımızı kendi öz bilgi ve usullerimizle değil de, başkaları tarafından bize sunulan bilgi ve usullerle inşa etmeye kalkarsak, ödeyeceğimiz bedel ağır olacaktır. Gene tarih anlayışımızı, insanlığın ilk yaratılışındaki, Hz. Adem'le İblisin mücadelesinden soyutlayarak ele alırsak, insanlık tarihinde vuku bulup giden olayları, gerçek anlam ve boyutu ile anlama ve izah etme şansımız olmayacaktır. Secde olayı sonucu İblis'in isyanı ile başlayan mücadelenin, büyüklüğünü ve derinliğini anlayabilmek için, İblis'in yaptığı yemine ve yapacağı işlere ilişkin açıklamalara bakmak yeterlidir. Bunun için Kur'an-ı Kerim'in konuya ilişkin ayetlerine bakmakta fayda vardır. Konu ile ilişkili olarak Kur'an ve Sunneti gerektiği gibi okuyanlar, İblis ve onun yolundan gidenlerin mücadelelerinde temel ilkenin, hiçbir kutsal tanımayan, hile, tuzak, entrika ve komplo kurmak olduğunu göreceklerdir. Tuzak ve komploları hep hayal ürünü olarak görmek, Hz. Peygamber'in Harp Hiledir hadisinin ruhunu kavrayamamak demektir. Yeryüzüne seyahatimizin, İblis'in Hz. Adem'le eşine kurduğu tuzağın sonucu olduğunu görememek, anlayamamak demektir.
Meseleye bu derinlikte bakılmasını istememizin sebebi, Gizli Dünya Devleti kurucularının, Kabala, Tevrat ve Talmut eksenli bir yapılanış içerisinde olmalarından dolayıdır. İsrail oğullarının son sürgünden sonra, dağıldıkları bölgelerde gizli örgütlenme ve mücadele etme yeteneklerini geliştirmeleri ile birlikte bugün, merkezinde Siyonist hahamların olduğu, kolları dünyanın dört bir tarafına uzanmış, gizli ve açık bir teşkilat yapısına sahiptirler. Bu yapının görülememesi, asıl tehlikedir. Geçmişteki yazılarda bu yapının varlığını ve değişik alanlarda verdiği mücadeleyi, ana hatları ile incelemiştik. Burada, bu yapının ahtapota benzer bir tarzdaki yapılanışı ve yapılanışın dayandığı temel düşünce, 'Gizli Dünya Devleti' kitabı kapsamında ele alınmaktadır.
Gizli Dünya Devleti: Kabala- Tevrat- Talmut Eksenli Bir Yapılanış
İsrail oğulları birinci sürgün ile birlikte değişik bölgelere götürülüp yerleştirilmişlerdir. Sürgünün neden olduğu travma, merkezinde hahamların olduğu gizli teşkilatlanma ile atlatılmak istenmiştir. Gizli teşkilatlanma ile, İsrail oğullarının inançları, örf, adet ve gelenek ve göreneklerini sloganlaştırılıp sembolleştirerek, farklı yerlere dağıtılmış olan İsrail oğullarının kimliği korunarak yeni nesillere aktarılmak istenmiştir.
Gizli Dünya Devleti kitabına göre, yaklaşık 3000 yıllık bir gizli teşkilatlanma anlayışı, Siyonizm'in Herzl tarafından kurulmasıyla yeni bir boyuta taşınmıştır. Hedefler, daha müşahhas hale getirilmiş, İsrail'de bir Yahudi devletinin kurulması ön görülmüş ve dünya çapında bir entegrasyonun sağlanması benimsenmiştir. Bu teşkilatlanmanın ana felsefesi, ana varsayımları, amentüsü, Kabala- Tevrat- Talmut ekseninde şekillenmiştir. Tarih boyu Teşkilatlanma, hahamların çevresinde meydana gelmiştir.
Tevrat'tan önce hahamlar, İsrail oğullarının mevcut inançlarını, örflerini, gelenek ve göreneklerini Kabbala adlı bir kitapta toplayarak İsrail oğullarının varlığını devam ettirmesini sağlamaya çalışmışlardır. Kabbala'da yer alan pek çok yanlış, tehlikeli düşünce, Tevrat geldikten sonra değiştirilmesi gerekirken; Tevrat hükümleri, Hahamlar tarafından yanlış yorumlanarak değiştirme yoluna gidilmiştir.
Kabbala, "Gelenek" veya "Ağızdan kulağa" anlamına gelmektedir. Sır, gizlilik ve itaat esasına dayanır. Bu sırların tamamı, Jerusalem Lodge(Kudüs Locası)'nın üç Kabbalisti tarafından ezberde tutulur. Kabbalistlerden bir öldüğünde, İsrail'in 70'ler meclisinden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır:
"Kabbala kitaplarının metinleri, sembollerle doludur. Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir." (1; Türk Mason dergisi, Sayı: 21, S: 1059'dan alıntı)
"Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır." Kabbala, kara büyü
ve şeytanlarla ilişki kurma bilgilerini ihtiva eder. Kabbala'daki ana yaklaşım, büyüye ve şeytanı güçlerle ilişki kurmayı esas alan teori ve pratiği içeren bir yaklaşım tarzıdır. Kabbala felsefesi, 'Negatif Güçlerin Öğretisi' olarak tanımlanmaktadır:
"Kabbala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabbala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür." (1; Das Reich Satans, Krl R.H. Frick, S: 10'dan alıntı)
"Kabbala biliçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu, insanın yaşamı için gerekli görür." (1; New Age Mason Dergisi, Sayı: 77, S: 31'den alıntı)
"Pratikte Kabbala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (1; Kabbalah, Tradition of Hidden Kowledge, Z'ev Ben Shimon Halevi, S: 12 'den alıntı)
Siyonizm'in dayandığı bütün felsefi alt yapının kökeninin, Kabbala olduğunu söylemek bir abartı değildir. Kabbala'nın Yahudiler üzerinde ki etkisi, teşkilatlanma mantığında ortaya çıkmaktadır. Gizli Dünya Devleti'ndeki, özellikle Masonluktaki teşkilatlanma esasları, Kabbala'da öngörülen esaslara dayanmaktadır:
"Modern Masonluk Kabbalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla Kabbalist fikirlere ve ilme dayandırılır." (1, Çırak Kardeşlik Kolu, No: 3, s: 13-14'dan alıntı)
Kabbala'daki teorik ve pratik uygulamalar ile ilgili bilgiler, 33 kademeye ayrılmıştır. Masonik kademenin 33 olmasının sebebi budur. Bu nedenle Masonik eğitim, 33 dereceye göre düzenlenmiş olup her kademedeki masonlara, farklı bilgi ve eğitim verilmektedir. Masonluk, insanın şer cephesine hitap edip ihtirasları körükleyerek insan kazanmayı benimsemiştir. Masonların dereceleri yükseldikçe, vakıf olduğu sırlar ona göre artmaktadır. En alt kademedekiler, masonluğun ana gerçek hedefleri hakkında bir şey bilmeyen, masonik sloganların etkisinde olan fakat her şeyi bildiğini sanan insanlardır. Mason adaylar, 'Üstad-ı Azamlar' tarafından son derece dikkatli bir şekilde seçilmekte ve yükseltilmektedir. Bir kademedeki bilgileri hazmedip gereğini yapan adaylar, ancak yükselebilirler. Buna masonik dilde, " Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi" denmektedir (1).
Hahamlar, Tevrat'in birçok ayetine farklı anlamlar yükleyerek yorumlamışlar ve tefsir etmişlerdir. Yüksek dereceli Masonlardan Hayrullah Örs'un bu konuda yaptığı açıklama, ibret vericidir:
"Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir Hahamlar topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Musa kitaplarını(Tevratı) yeniden elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa'nınmış gibi göstermişlerdir. (1; Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, S: 36-37'dan alıntı)
Hahamlar Tevrat'ın hükümlerini tahrif edip bozarlarken, kendi statülerini korumaya çok önem vermişlerdir. Gizli Dünya Devleti'nin bugünkü yapılanışında, bunun etkisi görülmektedir.
Milattan sonra 2. Yüzyılda Tevrat'la ilgili yapılan bütün yorum ve değerlendirmeler, Haham Nasi Yuda tarafından toplanıp Talmut adı verilen bir kitap haline getirilmiştir. Talmut, Tevrat'ın tefsiri olarak kabul edilmektedir. Talmut, asıl kısmı Mişna ve yorum kısmı Gamera olarak isimlendirilen iki kısımdan oluşmaktadır(1). Yahudilikte, Talmut'un hükümleri, yasa olarak kabul edilmekte olup eğitim öğretim sisteminin merkezinde yer alır:
"Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat'ın eğitimine, diğerini Mişna'nın eğitimine ve diğerini de Gemara'nın eğitimine ayırması gerekir."(1; İbrani Edebiyetı, s: 14'den alıntı.)
Hahamlar, Dünya hâkimiyeti, Yahudi ırkının üstünlüğü ve bunun gibi konularla ilgili birçok Tevrat hükmünü, yanlış yorumlayarak, çarpıtarak ve genişleterek Talmut'a koymuşlardır. Özetle, Gizli Dünya Devleti, Kabala-Tevrat - Talmut eksenli, ideolojik bir yapılanıştır.
Gizli Dünya Devlet: Üç Düzlemde Hiyerarşik Bir Yapılanış
Kabala-Tevrat - Talmut düşüncesinin vücut verdiği yapılanışlarda, gizlilik, sır saklama ve itaat esastır. Birçok sır, kodlanmış olarak sembollerle saklanmaktadır. Semboller aracılığıyla sırlar ve dava, korunarak, nesilden nesile aktarılmaktadır.
1933 yılında ABD başkanı Roosevelt tarafından bir doların üzerine, daire içerisinde, tepesinde tek bir göz, en altında Latin harflerle 1776 tarihi yazılı olan bir piramit(ehram) yerleştirilmiştir. Piramidin en altı ile en üstü arası, katlara ayrılmış ve her katında ayrı bir yazı bulunmaktadır. Dairenin içinde Piramidin dışında, en üstte, Annoit Koektist(Zafere Ulaşıldı), en altta, Novrus Kordosecolorun( Yeni Dünya Düzeni) yazıları bulunmaktadır.
Sade ABD vatandaşı için yapılan yorum, 1776 yılında ABD kurularak zafere ulaşılmış ve yeni bir dünya düzenine kavuşulmuştur şeklindedir. Gerçekte, 1776 tarihi, Adam Weisshavst tarafından İlluminatı( Mürşitler, Aydınlatıcılar) locasının kuruluş tarihidir. Annoit Koektist(Zafere Ulaşıldı) ise doların dünya parası yapılması ile gizli dünya devletinin zafere ve böylelikle Novrus Kordosecolorun (Yeni Dünya Düzeni)' gidilmektedir. Gizli Dünya Devleti'nin müntesiplerine verilen mesaj budur.
Piramit, genel olarak, Gizli Dünya Devleti'nin yapılanışını temsil etmektedir. En üstten en alta doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapının var olduğunu göstermektedir. Gizli Dünya Devleti kitabına göre, en üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır(1,2):
• 1- Hiç Görünmeyenler:
a. RT (3 Kabbalisten Oluşan Üst Komuta Kademesi)
b. 13'ler Meclisi
c. 33'ler meclisi
d. 300'ler Kulübü
13'ler Meclisi, 33'ler meclis ve 300'ler meclisi, SANHEDRİN, En üst Yönetim Meclisi olarak isimlendirilmektedir.
• 2-Ucu Gözüken Büyük Kısmı Gizli Olan Kademeler(5 Kademe) :
a. B'nai B'rıth- Bilderberg(Görünen en üst Ara Koordinasyon ve Yönetim Kademesi)
b. Büyük Şark Locası Teşkilatı(Fransız Mason Locası)
c. Komünizm( Rusya Mason Locası)
d. İskoç Locası Teşkilatı: 1-33 Derece( İngiliz Mason Locası)
e. York Locası Teşkilatı( Alman Mason Locası)
• 3- Halkın İçine Giren Ve Yukarının Emirlerini Uygulayan Saçaklar(Alt Kademeler; Üç Kademe):
a. Rotary-Lions-Diner-Propeller, YMCA
b. Mavi Localar
c. Önlüksüz Masonlar
Piramidin tepesindeki üçgen içindeki göz, Mason ilahi olan Lüzifer(Şeytan)'in gözü olup eğik bakmaktadır, şaşıdır. Bu göz, bütün yapıyı gözlemekte ve kontrol etmektedir. Masonlar, birbirleri ile tanışmak için bu bakış tarzını, parola olarak kullanmaktadırlar. Bu bakışla birlikte özel tokalaşma teknikleri bulunmaktadır.
Ahtapotun Beyni (Gizli Dünya Devletinin Beyni): RT
En üst kademe olup üç Hahamdan oluşmaktadır. Bunlar Kabbalizmin bütün sırlarını bilmektedir. Buranın üyeleri, Sanhedrin denilen meclis tarafından seçilirler(1).
Ahtapotun Gövdesi (Gizli Dünya Devletinin Gövdesi): Sanhedrin
Sanhedrin meclisi üyeleri, Kabbala eğitimi almış hahamlar arasından seçilen 70 üyeden oluşmaktadır. Genel Gözetim Meclisi olarak çalışır. Bu gruba bağlı olarak çalışan ayrıca, bir Yeminli 70'ler Grubu var olup bunlar, Siyonizm adına tüm dünyanın yönetimi ile Gizli Dünya Devletinin yönetiminden sorumludurlar. Sanhedrin'in altındaki tüm kademler, Yeminli yetmişler grubuna kayıtsız şartsız itaat emekle sorumludur. Yeminli yetmişler grubunun en önemli ve etkin üyeleri arasında, Rockfeller ve Rothshild'ler bulunmaktadır.
Sonuç: Gizli Dünya Devleti Kitabını Okuyun
Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta, Pakistan'da, Afganistan'da, özetle İslam coğrafyasının her tarafında, ne olduğunu ve nereye götürülmek istendiğini anlamak için Gizli Dünya Devleti kitabını okuyunuz.
Ne yapılmak istendiğini görürsek, ne yapacağımızı daha rahat anlar, planlar ve uygulamaya sokarız.
Kaynaklar
1- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, S: XXVII- XXXI, 1996.
2- Mars, T., İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, S:54, 2002.
Aslında her şey bir soruyla başlamıştı. “Tekrar Süleyman gibi birisi gelecek miydi dünyaya? Cinler, Zülkarneyn ve Süleyman’dan sonra yeniden insanın emrinde olacaklar mıydı?
Farkındamısınız Şeytana ne kadar yakınlar ve sizde yakın olduğunuza kendiniz okuyup karar verin
Kabalanın Esrarı -Tevrat Neden Değiştirildi
Şeytan'ın isyanından önceki kimliği ve iddiasından kaynaklanan dünyevi ideolojisi nedir?
Şeytan hangi kavim ile 'ahit' yapmıştır?
Nuh Tufanı ve Tevrat'taki yaratılış ve çoğalma silsilesindeki (soy ağacı) çarpıklar, tarihi yanlışlar nelerdir?
Hz. İbrahim'in mücadele ettiği Nemrud hangi devletin hükümdarıdır? Tevrat, Nemrud'u nasıl tasnif etmektedir?
Hz. Musa'nın çöl yolculuğunun sırları nelerdir? Bir topluluk kimliğinin, sosyolojisinin ve başlarına gelen olayların açıklanmasında bize nasıl bilgiler vermektedir?
Kabala inancının tarihi serüveni Sümer teolojisinin sırrı?
Darwinizmin, nazizmin teolojik kaynağı hangi kutsal kitaptır?
2008, 2009, 2011, 2014 Gazze saldırıları ve Yahudi inancına göre Filistinli öldürmek günah mıdır yoksa dini bir kural mıdır?
Tevrat, Zebur kimler tarafından niçin tahrif edildi?
Şeytan'ın ayetlerinin yazılı olduğu kitap olan Talmud'u biliyor musunuz?
Tahrif edilen Tevrat'taki numerolojik şifreler nelerdir ve bunu bilen üç haham nasıl bugüne dek yaşadı?
Hz. Süleyman en büyük mücadeleyi kimlere karşı verdi? Cin tayfasından ordu kurmasının nedeni nedir? Daha sonra saray işlerinde kullandığı bu ordunun başında ki Hiram Usta'nın özellikle New Age şeytani akımlar ve masonlar tarafından bu kadar inançsal bir kişilik olmasının nedeni nedir?
Şeytan dünyayı nasıl ve hangi yöntemlerle ele geçiriyor?
Küreselleşme tarih boyunca neden hep var olmuştur? Güçlü zorbalar neden hep küreselleşme demişlerdir?
Dünyayı yöneten aileler kimlerdir?
"Tanrı, İsrailoğulları'na tarih boyunca nasıl rehberlik ettiyse, Amerika'nın kurucularına da öyle rehberlik etmiştir."
(Thomas Jefferson)
"Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz."
(Franklin Roosvelt-ABD Başkanı)
"Yahudiler: 'Bizim babamız İbrahim'dir' diye karşılık verdiler. İsa: 'İbrahim'in çocukları olsaydınız, İbrahim'in yaptıklarını yapardınız' dedi. 'Ama şimdi beni - Tanrı'dan işittiği gerçeği sizlere bildireni - öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıklarını yapıyorsunuz.' Yahudiler: 'Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o da Tanrı'dır' dediler. İsa, 'Tanrı Babanız olsaydı, beni severdiniz' dedi. 'Çünkü ben Tanrı'dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beni O gönderdi. Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi."
(Yuhanna, Bab8/39-45)
Hz. İsa neden Ferisiler (Yahudiler) için İblis'in çocukları diyor? Onların öğretisinden kaçınmasını neden döneminin İsevilerine öğütlüyor?
Yahudilerin soyu neden anneden devam eder?
Dünya tek elden hangi ideoloji ile yönetilecek?
Tanrı Yehova nasıl bir tanrıdır, neden bizim 'tanrı' inancımıza hiç benzemiyor?
İblis imzalı filmlerin sayısının artmasının nedenleri nelerdir?
Kabiller (Yahudiler), Habilleri (Filistinliler) öldürünce kim zafer kazanmış olacak, hangi isyan sonrası iddiadan dolayı galebe çalmış olacaklar?
Masonluk neden şifrelenme ihtiyacı duymuştur. Tek amacı 'bilim, çağdaşlık, ifade özgürlüğü' olan masonluk neden kendini gizleme ihtiyacı duymuştur?
Dünyanın en zenginleri ve siyasi olarak yönetenler neden hep Yahudidir?
Yahudi milyarder David Rockefeller, kimin aracılığı ile dedesi J. D. Rockefeller'in ruhuyla görüştüğünü dile getiriyordu?
İsrail'in yaptığı bu kadar hukuksuzluklara rağmen BM'de, ABD neden şimdiye kadar İsrail aleyhine olan kararları veto etti?
Protestanlık neden ortaya çıkarıldı?
ASIRLARCA SORULAN SORU
Sadece insanların değil; kuşların, cinlerin ve rüzgarların da hakimi olan Büyük Kral, Yüce Peygamber
Kral ve Peygamber olan Hz. Süleyman'a daha önce hiç kimseye verilmemiş ideal bir krallık vaat edilir: Yeryüzünde bir cennet krallığı. Ancak o esnada binlerce yıldır hapsedilmiş ve insanlara yaklaşamayan cinler ve şeytanlar kilitli oldukları yerden kurtulmak üzeredirler.
Büyücü Ara onları kilitli tutuldukları yerden çıkarıp karanlığın krallığını kurmak istemektedir. Hz. Süleyman bu durum karşısında kâhinlerden yardım ister. Ancak kâhinler, adalet ve özgürlüğün temsilcisi Sultan Süleyman'ın yanında yer almaktansa haksızlık ve zulmün safında yer almayı tercih ederler ve büyücü Arayı desteklerler. Böylece kilitli kapılar açılır ve cinler, şeytanlar insanların ruhlarını ele geçirerek onlara hükmetmeye başlarlar.
Artık kafesten çıkmış olan bu yaratıkları yerlerine geri döndürmek imkânsızdır.https://www.youtube.com/watch?v=Y0gAvL9_HUI
102 - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
103 - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.
104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.
105 - Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.
106 - Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir.
107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya sorulduğu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
109 - Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
111 - Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."
112 - Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
113 - Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
115 - Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.
116 - O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.
117 - O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir.
118 - Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.
119 - Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
120 - Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.
121 - Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.
122 - Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!
123 - Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.
124 - Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
125 - Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
126 - Ve o vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"
127 - Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.
128 - Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.
129 - Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
130 - İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
131 - Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
132 - Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.
133 - Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız." dediler.
134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.
135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."
136 - Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."
137 - Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.
138 - Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet edenleriz.
139 - De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz.
140 - "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
142 - İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."
143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
144 - Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.
145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
146 - O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.
147 - O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın!
148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir.
150 - Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
151 - Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.
152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.
153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
154 - Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
155 - Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!
156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.
157 - İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.
158 - Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.
159 - İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
160 - Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
161 - Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.
162 - Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.
163 - Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.
164 - Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.
165 - İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.
166 - O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.
167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.
168 - Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.
169 - O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister.
170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.
172 - Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız.
173 - O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
174 - Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.
175 - İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!
176 - Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir anlaşmazlık içindedirler.
177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.
179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.
180 - Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı.
181 - Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her halde vebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
182 - Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
184 - (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185 - O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
186 - Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.
187 - Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.
188 - Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin.
189 - Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
190 - Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.
191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
192 - Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
193 - Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.
194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
195 - Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
197 - Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!
198 - Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.
199 - Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur.
201 - Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.
202 - İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
203 - Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.
204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.
205 - İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!
207 - Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.
208 - Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
209 - Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
210 - Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp götürülür.
211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
212 - Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
Daha ilk insan yaratılmadan yeryüzünün halifesiydi onlar. Ama isyan etmişlerdi bir kere Yaratan’a. İsyanlarının bedelini topraktan gelenlere yeryüzü hâkimiyetini kaptırarak ödemişlerdi. Görmediklerine inanmayı reddecek kadar kibirliydi yeryüzünün yeni hâkimi insanlar. Ateşin çocukları cinler bu yüzden tekrar topraktan gelen insanın hükmü altına girmek istemiyordu. “Ben hâlis ateşten yaratıldım. Ademse topraktan; benden aşağı olan bu varlığa secde etmem.” diyordu Şeytan.
İnsanlarla cinlerin yeryüzüne hakim olmak için verdiği gizli mücadele, İblis’in insanlara karşı nefretinin sırrı, insanların ve cinlerin yeniden beraber yaşayabilecekleri bir dünya hayalini kuran kehanet bekçileri… Ve bütün bunların yanısıra olayların gitgide daha karmaşık bir hale gelmesine neden olacak .
DÜNYA, ÜZERİNDE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK hükümranlığı görmüş ve kendisinden sonra hiç kimseye verilmeyecek olan bir mülk emanetçisini ağırlamıştı. O mülk ve hükümranlığın emanetçisi Allah’ın peygamberi Hazreti Süleyman’dı.
Devrinde O, insan ve cinlere hükmetti. Hatta bir kısım şeytanlar dahi onun hükümranlığına boyun eğdi. Zamanının en güzel saraylarını yaptırdı; cinlere derin denizlerin en gizli hâzinelerini çıkarttırdı. Allah, peygamberi Süleyman’a, cinleri koşulsuz itaate kodlayacak şifreyi verdi. Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular meydana getirdi. Kenan diyarını, Sebe kavmini kendi krallığına boyun eğdirdi. Onlara hak dini tebliğ etti. Bu ona verilen mucizelerden sadece biriydi.
Fakat peygamber de olsa onunda her fani gibi vücudu toprakla vuslata ermişti. Geriye büyük bir krallık bırakmıştı. Ama kendisine kalmayan dünya, kendisinden sonrakilere de kalmayacaktı. Onun hayatının son bulmasıyla hükmü de son bulmuştu. Asıl hüküm sahibi, elçisi olduğu yüce Allah’tı.
Cinlere hükmedecek bir insan artık yeryüzünde yoktu. Hz. Süleyman’ın cinlerden oluşan ordusu dağılmış, farklı isimlerle anılır olmuştu.
İblis’in yolundan giden, çirkinleşip şirret haline gelenler yeniden şeytan olmuş, insanların arasına yerleşen ve onların yaşadıkları mekânları mesken edinenler ammar, yaramaz ve güçlü cinler ise yeniden ifrit adını almışlardı.
Aslında cinler Hz. Süleyman’ın hükmü altındayken hiçbir şekilde eziyet görmemiş, insle barış ve beraberlik içinde yaşamışlardı. Ama ne de olsa bir insanın hükmü altındaydılar. O insan, Allah’ın gönderdiği bir peygamber de olsa, cinlerin bir kısmı memnun değildi hallerinden. Hz. Süleyman yaşarken taşkınlık çıkarmamışlardı. Fakat O’da ölmüştü.
Şimdi merak ettikleri tek bir soru vardı: “Tekrar Hz. Süleyman gibi birisi gelecek miydi dünyaya? Cinler, Zülkarneyn ve Süleyman’dan sonra yeniden kayıtsız şartsız insanın emrinde olacaklar mıydı?”
TARİH YOKKEN
ADEM BALÇIK HALDEYKEN ONLAR VARDI. Bir kısım rivayetlerde O’ndan 2000 yıl öncesinde de… Zaman, âlem onlarda farklıydı; boyutları farklıydı. Allah’a karşı sorumluydular ve vazifeleri vardı. Allah’ın isimlerine ayna olma görevi bir zamanlar sadece onlarındı. Âleme halife de onlardı. Doğru yolda olmaları için onlara bir elçi göndermişti Allah. Elçinin adı aynı zamanda ataları Can’dı.¹
Canın görevi onlara nasihat etmek, kul olduklarını unutturmamaktı. Ama bir zaman sonra nebilerini dinlemez oldular, dalalete, sapkınlığa düştüler ve yeryüzünde bozgunculuğa başladılar.
Anarşinin ilk tohumları yeryüzüne serpilmeye başlamıştı, o kadar ki en sonunda ataları Can’ı da öldürdüler. Allah’ın kendilerine nebi olarak gönderdiğini öldürüp ona isyanlarını daha da arttırdılar. Daha sonra içlerinden Yusuf² geldi nebi olarak, doğru yolu tavsiye etti, asıl vazifelerini hatırlattı. Ama yoldan çıkmışlardı bir kere, onu da dinlemediler ve ataları Can’a yaptıklarını Yusuf nebiye de yaptılar.
Gök ehli yeryüzüne halife tayin ettikleri bu bozgunculara kızmıştı. Sonunda Allah cinlerin bu isyanına gazabıyla cevap verdi.
Allah (c.c) yeryüzünün zimamını önceleri cin taifesine vermiştir. (İlk önceleri Cenab-1 Hakk’ın isimlerine ayna olma ve ilâhi icraatı alkışlama işini onlar yapıyordu) Daha sonra tuğyan (azgınlık sapkınlık) ettiler. Peygamberlerini öldürdüler. Gökten melekler geldi, aralarında cinlerin kendi cinsinden olan İblis de vardı, bu isyankârları yeryüzünden sürdüler. Hepsi denizlere kaçtı ve oralara taht kurdular…” (İbni Kesir, el-Bidaye 1/150)
Yeni meskenleri artık denizlerdi bu isyankârların. Ama yeryüzünün halifeliğini üstlenecek yeni kullara, Allah’ın isimlerinin belirtilerine ayna olma vazifesi yapacak kâinatın küçültülmüş bir misaline ihtiyacı vardı. Dağa, taşa, ormana, denize kime teklif edildiyse bu vazife; sorumluluğun büyüklüğü karşısında ezildi. Bunun üzerine Allah yeni bir halife getirmeye karar verdi. Ve ilk insan yaratıldı. Adı Adem’di. Melekler bunu duyunca:
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife kılacaksın.” (Bakara 2/30) demişlerdi.
Geçmiş, insanın selefi olan cinlerin kötü davranışlarıyla doluydu ve insanda aynı tabiatı paylaşıyordu. İnsanların selefleri cinlerdi. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yapmış, kan dökmüşlerdi. Melekler doğru söylüyordu, ama Allah onlara, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.” (Bakara 2/30) ikazında bulundu. Çünkü her ne kadar insanlar, cinlerle aynı tabiatı paylaşsa da içlerinden öyleleri çıkacaktı ki, Rabbini bilecek, fıtratını elçiler aracılığıyla gelen vahiyle şekillendirecek ve tam anlamıyla halifeliğinin hakkını verecekti.
Allah Meleklere eşyanın isimlerini ve hikmetlerini sordu. Onlar bilemeyince Cenab-ı Hak, bu defa Hz. Ademe de aynısını sordu. Hz. Adem soruların cevabını bildi.
Melekler söylediklerinde bir bakıma haklı olsalar da perde arkasında göremedikleri bu husus karşısında aldıkları ikazla hemen kendilerine geldiler ve “Sen yücesin. Bizim, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen Alimsin, Hâkimsin.” (Bakara 2/32) demişlerdi ki, bu onlar için bir yenilenme ve tövbe oldu.
Allah’ta onlara yeni halifesinin önünde secde etmeleri emrini verdi. Melekler bu emir karşısmda Hz. Adem’in önünde secde ettiler. Biri hariç. Adem’in selefiyle aynı mayadan gelen büyük melek İblis bu emre itaat etmedi. İblis aslında melek değildi. O Allah’a olan çokça ibadetiyle meleklerin katına yükselmiş hatta onlara baş olma payesine erişmişti. O, kendi cinsleri gibi olmamıştı ta ki Adem yaratılana ve ona secde etmesi emredilene kadar.
“Ben hâlis ateşten yaratıldım. Ademse topraktan; benden aşağı olan bu varlığa secde etmem.” dedi. İblis bu itaatsizliği yüzünden Allah’ın gazabına uğradı ve akıbeti diğer cinslerininkinden de beter oldu. Sonsuza dek Allah’ın lanetiyle lanetlendi.
Onun akıbetinin diğerlerinden daha ağır olmasının bir nedeni de aracısız gelen emre karşı itaatsizlik etmiş olmasıydı. Bunun üzerine İblis, Allah’tan kıyamete kadar yaşamak için süre istedi. Allah, ona kıyamet’e kadar süre verdi. Gideceği yer sonunda cehennem olsa da yeryüzünün yeni mirasçılarını Allah’a karşı itaatten saptıracaktı. Böylece İblis, Allah’ın huzurundan kovuldu.
Onu kibri ve aşkı bu hale sokmuştu. Allah’a ibadetindeki aşkı başka bir kula karşı kıskançlık duymasına neden olmuştu. O kadar ki, Allah’ın kendisi yerine topraktan yaratılan bu kulu daha çok sevmesi onun yaratıcısına isyan etmesine neden olmuştu.
İblis artık şeytana dönüşmüştü. Tekrar kendi cinslerinin yanına gitti ve inse karşı cinleri kışkırtmaya başladı. Bir kısım cin taifesi ona katıldı ve onlarda İblis gibi şeytanlaştı. Ama ne olursa olsun cin taifesi artık yeryüzünün yeni halifesine tâbi olmak zorundaydı. Yeryüzünde farklı boyutta dolaşabilme, zamandan ve mekândan insana göre daha çok yararlanabilme, insanın göremediklerini görebilme imkânları olsa bile, yine de cinler insana tabii olmak zorundaydılar. Allah’a itaat etmeyen yoldan sapanları ise öldükten sonra itaatsizliklerinin karşılığı olarak şiddetli bir azap bekliyordu.
Adem’e ruh üflendikten sonra Allah, onun için eş olarak Havva anamızı yarattı ve ikisini cennetine koydu. Orada istedikleri kadar kalabileceklerini yalnız cennetteki bir ağacın meyvesinin kendilerine yasaklandığını buyurdu.
Adem ve Havva anamız orada yaşarken şeytan çok defa kendilerini kandırmaya çalıştı. Adem, şeytan ne kadar çalışırsa çalışsın, onun tuzaklarına düşmüyordu. En sonunda şeytan Havva anamıza “yasak meyveyi yemeleri halinde cennette sonsuza kadar kalma imkânı vereceğini Allah’ın bu yüzden kendilerine o meyveyi yemeyi yasakladığını” söyledi. Havva anamız, Hz. Adem’i ikna etti. Kendilerine yasak edilen meyveden yiyerek Şeytan’ın yalanına inandılar ve Allah’a itaatte kusur ettiler. Allah bunun üzerine Adem’i ve zevcesini cennetten çıkardı.
“Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.” Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir. “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.” diye ikisine yemin etti. Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri on-lara, “Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye seslendi. Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz.” dediler. “Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz. Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız.”dedi. (Araf, 7/19-25)
Ve yeni halife Adem, Şeytanın aldatmasıyla cennetten çıkarılarak dünyaya gönderildi. Neslinin devamı için Havva anadan çocukları oldu, onlara her daim vazifelerini hatırlattı. O da nebiydi sonuçta. Ama yeryüzüne anarşinin tohumları çok önceden atılmıştı. Dün anarşinin tohumlarını ekenler insanların arasına da bu tohumları salmak istiyordu. İlk olarak Hz. Adem’in oğlu Kabil’i, kardeşi Habil’e karşı kışkırttılar. Kıskançlık damarını körüklediler ve insanlar arasında ilk kan döküldü. Kabil, kardeşi Habil’i öldürmüştü. O günden sonra derler ki, her cinayet işleyen insin günahından bir kısmı Kabil’in defterine yazılır.
Artık zaman ins adına işlemeye başlamıştı. Onlarda nesillerini devam ettirebilmek için çoğaldılar. Kavimler, ırklar oluştu. Zaman içinde bazıları tıpkı kendilerinden öncekiler gibi isyana yöneldi. Her kavme mahiyetini, yaratılışlarındaki gayelerini hatırlatan uyarıcı nebiler geldi. Kimisi yanlışından döndü, kimisi isyanında ısrar etti, kimisi de selefleri gibi kendilerine doğru yolu gösterenleri öldürdü. Bu davranışlarından ötürü sonrakilere ibret için Allah kendisine itaat etmeyen bazı kavimleri helak etti.
Gelen her nebi insandı. Cinlere ise onlara tâbi olmak, Rab tarafından kendilerine gelen mesajlara itaat etmek düşüyordu. Bazı nebiler kavimlerinin dışında cinlere de gelen mesajı anlatıyor, onları irşad ediyordu. Cinlerden bazıları mesajı kabul ediyor nebinin getirdiği dine tâbi oluyor; bazıları ise gizliden şeytanın emrinde kavimleri isyana sürüklüyordu.
İnsanlık tarihi Zülkarneyn’i gördü. Zülkarneyn, cinlere hükmetti. İns tarihinde doğuyla batının hâkimiyeti sadece ona verildi. Ama cinlere tek başına hükmetme yetkisi sadece ona bahşedilen bir yetki değildi. Kendisiyle birçok ortak noktası olan bir nebi vardı. İşte o nebi Davut’un oğlu Süleyman peygamberdi.
Birgün geldi onun sesi soluğu da dünya üzerinde duyuldu.
Allah ona kendisinden öncekilere verilmeyen ve kendisinden sonrakilere de verilmeyecek bir mülk verdi. Ayrıca insanlara, cinlere ve kuşlara hükmetme yetkisi verdi.
Süleyman babası Davut’dan saltanatı devraldı ve onu genişletti. Cinler onun devrinde Zülkarneyn’den sonra bir kez daha kayıtsız şartsız mutlak itaat altına girdiler. Hatta içlerinde itaat eden bazı şeytanlar da vardı. Onun hükmü altında yaşamak istemeyen diğerleri Süleyman ölene kadar kendi boyutlarından dışarıya çıkmadılar. Allah, Süleyman’a cinleri koşulsuz itaate kodlayacak şifreyi verdi. Devrinde Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular meydana getirdi. Kenan diyarını, Sebe kavmini kendi krallığına boyun eğdirdi. Onlara hak dini tebliğ etti. Bu ona verilen mucizelerden biriydi.
“Her nebi, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden birine, diğer esmaya nisbeten âzâm derecede mazhardı. Diğer bir ifade ile, her nebi kendi isminin mazharıydı. Muhyiddin İbni Arabi’nin dediği gibi, ‘Süleyman’ isminde, ‘şehadet ve gayb âleminde saltanat sürme, görünen ve görünmeyen âlemlerin emrine musahhar kılınması’ manaları vardı. İşte bu isme mazhariyeti sebebiyleydi ki Hz. Süleyman’a Cenab-ı Hak tarafından her iki âleme hükmetme yetkisi verilmişti.”³
Orduları çok gelişmişti Süleyman’ın. Zamanında cinlere çok iş gördürdü. Kaleler, saraylar, heykeller, büyük havuzlar ve daha birçok insan aklının sınırlarını zorlayacak güzellikte eserler yaptırdı. Kızıldeniz’in derinliklerine daldırdı cinleri. Derinlerden denizin gizlediği güzellikleri çıkarttı.
Devrinde görülmemiş güzellikte sırçadan saray yaptırdı, içine giren Belkıs’ı hayran bıraktıran ve bir anda hidayetine vesile kılan…
Babasının zamanında sadece bir çadır bulunan Siyam Dağı’na bir mabet yaptırdı Kudüs’te. Babası Davut’un zamanında bu çadıra Tâbutül-ahd (Ahit sandığı) konulmuştu.
Şimdi Süleyman Mabedi olarak anılan yapıdan geriye sadece temel duvarları kalmıştır. Bugün Yahudilerce ağlama duvarı olarak isimlendirilen Süleyman Mabedi’nin temelleri Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlarca kutsal kabul edilmektedir.
Cinler, Süleyman’ın her dediğini yapıyorlardı. Ona karşı koyacak kudreti kendilerinde bulamıyorlardı. Allah buna izin vermiyordu.
Cinler, Son Peygamber Hz.Muhammed’in doğumuna kadar semadan gaybla ilgili haberleri alabiliyor geleceğin az da olsa bir kısmını okuyabiliyordu. Bunların arasında bazıları, hem bizim kendi tarihimizi yazdığımız gibi kendi tarihlerini yazıyor,
2-BAKARA:
6 - Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
7 - Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.
8 - İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık." derler.
9 - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
10 - Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.
13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
.
16 - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
17 - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar.
Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.
102 - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
103 - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.
104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.
105 - Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.
106 - Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir.
107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya sorulduğu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
109 - Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
111 - Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."
112 - Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
113 - Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
115 - Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.
116 - O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.
117 - O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir.
118 - Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.
119 - Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
120 - Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.
121 - Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.
122 - Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!
123 - Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.
124 - Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
125 - Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
126 - Ve o vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"
127 - Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.
128 - Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.
129 - Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
130 - İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
131 - Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
132 - Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.
133 - Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız." dediler.
134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.
135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."
136 - Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."
137 - Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.
138 - Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet edenleriz.
139 - De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz.
140 - "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
142 - İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."
143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
144 - Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.
145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
146 - O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.
147 - O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın!
148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir.
150 - Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
151 - Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.
152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.
153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
154 - Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
155 - Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!
156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.
157 - İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.
158 - Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.
159 - İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
160 - Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
161 - Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.
162 - Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.
163 - Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.
164 - Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.
165 - İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.
166 - O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.
167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.
168 - Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.
169 - O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister.
170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.
172 - Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız.
173 - O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
174 - Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.
175 - İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!
176 - Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir anlaşmazlık içindedirler.
177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.
179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.
180 - Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı.
181 - Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her halde vebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
182 - Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
184 - (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185 - O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
186 - Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.
187 - Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.
188 - Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin.
189 - Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
190 - Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.
191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
192 - Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
193 - Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.
194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
195 - Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
197 - Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!
198 - Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.
199 - Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur.
201 - Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.
202 - İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
203 - Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.
204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.
205 - İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!
207 - Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.
208 - Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
209 - Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
210 - Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp götürülür.
211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
212 - Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
Derin Dünya Devleti içerisinde ilginç bilgiler barındıran ilginç bir yazı
YanıtlaSil