9 Aralık 2015 Çarşamba

NOTRE DAME DE SİON ŞİFRELİ:NAZLI ILICAK... iyi de türk ve müslüman olduğunu bildiğimiz nazlı ılıcak neden böyle manidar bir kelime seçmişti?bir yazar olarak bile ,sadece okulunun ismini rumuz yazmak pek de sonradan görmelik değil miydi arada..?


 NAZLI ILICAK NEDEN BU RUMUZU KULLANIYOR DERKEN FRANSIZ TERCÜMESİ VE ANLAMI:SİON KIZLARIMIZ LİSESİ OLAN VE YAHUDİ KIZLARININ HRİSTİYAN ADETLERİNE GÖRE YETİŞTİRİLDİĞİ OKUL TEMELİ OLAN SİSTEMİN ENTEGRASYON AMAÇLI OLDUĞUNU TARİHSEL TEMELDE ÖĞRENDİK BİR GİZLİ HANDA...






SONRA RAHMETLİ UĞUR MUMCU'NUN SERT SÖZLERİ GELDİ AKLIMIZA ,DEDİK ACABA ?YİNE AYNI OYUN MU VAR BURADA...?

Her dönemin yandaşı Nazlı Ilıcak'a, Uğur Mumcu'nun yıllar öncesinden verdiği cevap;

''YUNANLILAR İZMİRİ İŞGAL ETTİĞİ ZAMAN SİZİN DEDENİZİN HÜKÜMET KONAĞINDAN TÜRK BAYRAĞINI İNDİREN YUNANLI SUBAYIN YANINDA NE İŞİ VARDI''

AİLE GEÇMİŞİNİN DERİNLİĞİ :SABATAY SÜLALESİNDE GİZLİ...

NEREDE CIKAR, NEREDE ULESME OLACAK,

ORADA ZUHUR EDER NAZLI ILICAK...

1944 Ankara dogumlu Nazli Dame de Sion mezunu Fransa'da Lozan universitesinde okumus ama bitirip bitirmedigini bilmiyorum pek de belirtilmiyor.

Siyasette ben kendimi bildim bileli bu ismi duyarim ve hep bana karsi taraf duygusu verir, bugune kadar okuyup da "Ne guzel yazmis" dedigim hicbir yazisi olmadi, son zamanlarda da Ergenekon savcisindan beter suclamalarla yargiyi yonlendirmeye calisiyor.


Muammer ÇAVUŞOĞLU: Babası. 1954 yılında DP listesinden A.MENDERES tarafından İzmir milletvekili yapıldı. Muammer bey bu milletvekilliğini Adnan MENDERES ile olan akrabalığına borçluydu. Ancak meclisteki tek akrabası MENDERES değildi.

Osman KAPANİ: İzmir milletvekili. Osman KAPANİ Muammer beyin meclisteki akrabalarından biriydi. Akrabalığı İhsan hanımın akrabası olmasından kaynaklanıyordu. İhsan hanım KAPANLI'ların kızıydı. Osman KAPANİ Demokrat Partinin Devlet Bakanlığınıda yaptı.

Turhan KAPANLI: İzmir milletvekili ve bakan.Turhan KAPANLI 1965-1969 yılları arasında Tarım Bakanı, 1969-1971 yılları arasında Köyişleri Bakanı, 1977 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 1977-1978 yılları arasında ise Milli Savunma Bakanlığı görevlerinde bulundu.Turhan KAPANLI çalıştığı bütün bakanlıklarda dönmelerin yükselmesini sağladı. İhsan KAPANLI'nın ağabeyi, yani Osman KAPANİ'nin kayınçosu, yani Nazlı ILICAK'ın dayısıdır.

Ömer ÇAVUŞOĞLU:İşadamı. FenerBahçe Spor Klubünün eski yöneticisi. Nazlı ILICAK'ın kardeşi.

Omer Cavusoglu ilk kendi bankasini soyanlardan, banka kuruyor , icini bosaltiyor devlet batik paralari oduyor. Hisarbank boyle batti...


BIR ARA MUMTAZ SOYSAL'A KANCA ATMAYA KALKTI ISE DE BIR NETICE CIKMADI...

2.KOCASI ISE ARNAVUT OLDUGUNU SOYLEYEN

EMIN SIRIN...

Ak Parti’den Liberal Demokrasi Parti’ye, ardından Anavatan’a şimdi de Genç Parti’ye geçen Emin Şirin, şu anda Genel Başkan Yardımcılığını yürüttüğü yeni partisine gelene kadar hiç bir partide aradığını bulamadığını söylüyor.

‘’Türkiye’de safkan Türk yoktur. Ben de kanında tek damla Türk kanı olmayan bir insanım.’’ DIYEN EMIN SIRIN'IN KENDISINI SEKRETERIYLE ALDATMASI UZERINE BOSANIYORLAR...

NAZLI KARANLIK BİR AİLENİN KARANLIK BİR ÇOCUGUDUR



Dikkatinizi çektiyse hep bir KAPANİ/KAPANLI adı geçiyor. Peki kim bu KAPANİ ve KAPANLI'lar. İsterseniz biraz daha açalım.

Her şey 17. yüzyılda ortaya çıkan ve mesih olduğunu iddia eden Sabetay SEVİ adlı bir hahamla başladı. Sabetay Sevi (1622-1676) İzmirli bir yahudiydi. Kabbala mistisizmine büyük ilgi duydu. Mesih olduğunu bildirdi. 1660'larda bu açıklama üzerine Avrupa'nın her yerinden yahudiler heyecanla gözlerini İzmir'e diktiler. Yahudi dünyasının bu müjdeyle altüst oluşunu, Claude Gutman ‘‘İzmir'in Çılgın Dedikoduları’’ (Çev: Meral Gaspıralı, Cep Yay., 1994) adlı romanında anlatıyor. Ancak Osmanlı yönetimi işe el koydu; Sabetay Sevi'yi müslüman olmaya zorladı. Sevi müslümanlığı kabul etti, yahudiler ondan yüz çevirdiler, ancak bazı aileler ona inanmayı sürdürdü ve onunla birlikte sürgüne gitti. O günden sonra ‘‘dönme’’ denilen bu cemaat Selanik ve İzmir gibi Türk şehirlerinde yüzyıllarca yaşadı. Sabetay'ın ölümü ile birlikte Kapancılar, Yakubiler, Karakaşlar adıyla üç ayrı gruba bölündüler.

Her üç grupta iç evlenmelerle bütünlüklerini korumayı başarsalarda 20. yüzyılında başından itibaren dış evlilikler yapmaya başladılar. 1934 yılında çıkan soyadı kanunun ile birlikte her üç grup mensupları arasında kökeninden utanan yada tanınmak istemeyenler farklı soyisimleri alırken etnik şuurunu yitirmeden saklamak yanlısı olan aileler ise kendi gruplarının adını soyadı olarak aldılar. İşte adını andığımız KAPANİ ve KAPANLI'LARDA bunlardandı. Yani Sabetaycı Yahudi dönmelerinin KAPANCI grubundan.

Peki ama ÇAVUŞOĞLU soyadı nereden geliyor diyorsanız oda Muammer beyin soyadı. Yani İhsan KAPANLI'nın evlilik yoluyla elde ettiği soyadı. Nazlı hanımın taşıdığı ILICAK soyadı ise eski eşi Kemal beyin soyadı....

Sabatayların dengeci ve mutlak güce biatları pek de yeni değil;binlerce yıllık yahudi geleneğinin Kudüs'ten kovulduğundan beri hep aynı olduğu ayniyle vakidir....

NEREDE CIKAR, NEREDE ULESME OLACAK,

ORADA ZUHUR EDER NAZLI ILICAK...

1944 Ankara dogumlu Nazli Dame de Sion mezunu Fransa'da Lozan universitesinde okumus ama bitirip bitirmedigini bilmiyorum pek de belirtilmiyor.

Siyasette ben kendimi bildim bileli bu ismi duyarim ve hep bana karsi taraf duygusu verir, bugune kadar okuyup da "Ne guzel yazmis" dedigim hicbir yazisi olmadi, son zamanlarda da Ergenekon savcisindan beter suclamalarla yargiyi yonlendirmeye calisiyor.

Hep sagda, hep iktidarin saksakcisi, menfaaddari, hep gemisini yuruten bu kadini biraz arastirayim dedim;

Bulduklarim sunlar;


KEMAL ILICAK'LA IMAM NIKAHI KIYILIRKEN...

Nazli Ilıcak, Tercuman gazetesi günlerinde tüm faşist odakları solcuların üzerine yönlendiren yazılarıyla "herkesin önüne" çıkmıştı.

Kocası Kemal Ilıcak'ın gazetesinde, sağcıların her solcuya saldırısına alkış tutmuş, saldırı olmayan günlerde birçok sol aydını faşistlere hedef göstermişti.

12 Eylül ertesinde de Kemal Ilıcak, Tercüman'da yıllarca çalıştırdığı gazetecilere beş kuruş tazminat vermeden ortada bırakmıştı. O zaman Süleyman Dmirel ortaya çıkmış, 12 Eylül öncesindeki Milliyetçi Cephe hükümetlerine verdiği tam desteğin karşılığı olarak Ilıcak'a "Verdimse ben verdim" sözü ile tarihe geçen arsa satışı skandalını gerçekleştirmişti.

Kemal Ilıcak'ın ölümü ertesinde ise Nazlı Ilıcak, Demirel'in desteğini yitirmişti ve bu kez kalkıp Erbakan'ın Fazilet Partisi'ne kapılandı. Hatta Milletvekili bile oldu.

Ardından ABD vatandaşı Merve Kavakçı'yı TBMM'ne kafası bağlı getirmeye öncülük etti.


Toplumu ayrı kamplara bölmenin ilk adımının provokatif mimarı oldu.


Partinin kapatılması ve milletvekilliğin düşmesinin ardından, AKP'ye kapılandı.


Hatta AKP iktidarına şirinlik olsun diye TV programlarına başında gülünç bir türbanla bile çıktı. Tam altı kaval üstü şişhane idi durumu.

Oğlu Mehmet Ali ise başlıbaşına bir utanç sendromu.


Başında bulunduğu Akşam gazetesinin halkı dolandırdığı “televizyon vukuatı” ardından kaçışı hâlâ akıllarda.


TRT'den aldığı 1.4 trilyon liralık bandrolün parasını ödemeyince hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılan ve Londra'ya gitmek için bindiği uçak rötar yapınca yakalanan Mehmet Ali Ilıcak önce tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Ilıcak’ın kız arkadaşıyla Meksika’ya kaçmak üzere Londra’ya gitmek istediği belirlenmişti.

Bayrampaşa Cezaevi'nde Can Aksın ile annesi Nazlı Ilıcak'ın eşi Emin Şirin'in de kaldığı B bloka konulmuştu. Mehmet Ali'nin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile de mahkemelik olduğu ortaya çıkmıştı. Bakanlık, vaadettiği TV cihazlarını okuyucularına vermeyen Ilıcak hakkında dava açılması için, 1997 Ağustosu'nda Zeytinburnu Asliye Ticaret Mahkemesi'ne başvurmuştu. Yüzbinlerce insanı televizyon vaadi ile aldatan ve "dolandırıcılık"tan yargılanan Mehmet Ali Ilıcak'ın "müktesebatı herkesin önündedir" elbette.

Nazlı Ilıcak, bugüne kadar neye el attıysa batırdı. Önce kardeşi Ömer Çavuşoğlu, Hisarbank'ı batırdı. Sonra kendisi eşi Kemal Ilıcak'ın gazeteleri Tercüman ve Bulvar'ın batmasında büyük rol oynadı.

Oğlu Mehmet Ali Ilıcak Akşam Gazetesi'ni çıkardı. Gazetenin yayın ve promosyon anlayışında Nazlı Ilıcak söz sahibi oldu. Gazete vaad ettiği promosyonları veremedi.



Oğlu Mehmet Ali Ilıcak yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Nazlı Ilıcak'ın siyasi destek verdiği Mehmet Yazar politikadan silindi, Kamran İnan, Demirel'e karşı mağlup oldu.

Merve Kavakçı vatandaşlıktan çıkarıldı. Ilıcak, FP'nin kapatılmasına neden oldu.

Oğlu Mehmet Ali, her tür işe bulaştı. Gece kulübü çalıştırdı, kendi deyişiyle "sarhoş insanları eğlendirdi".

Şarkıcı olmaya kalktı ama Mehmet Barlas engelledi bu girişimini. Kendini Sabah'tan Şebnem Akson'a şöyle anlatıyor : "Modern milliyetçi, vatanperverim. Benim için bu vatan önemli, ama askerlik yapar mısın, e kardeşim, benim bir faydam var mı, yok. Kısa dönem yaptık zaten.



Realiteye bakalım. Benim şimdi Hakkari'de bir faydam olmaz, zararım olur yani. Muhafazakârlığı da inanç, dindarlık açısından ele alıyorum.



Sabah ve akşam namaz kılarım, cuma namazını kaçırmam, her gece yatmadan önce yüksek sesle ve Türkçe, Kur'an'dan dört sayfa okurum. Yani senede iki kez hatmederim. Eşimin başı açıktır, ama içkiyi de 1991'den beri ağzıma koymam."



"Dünden Bugüne Tercüman" gazetesini nasıl çıkardıkları ve batırdıkları da biliniyor.



Adını değiştirip "Bugün" yapmaları, ama ABD’nin Irak’a saldırısını tüm "müslüman"lıklarına karşın nasıl destekledikleri de malum.



Sonunda büyük ortak Turgay Ciner'in nasıl öfkelendiği ve gazeteyi sattığı da. "Ben hiç bir işten utanmam" diye demeç veren Mehmet Ali Ilıcak'a ne söylenebilir ki? İşsiz bıraktığı gazeteciler konuşmalı bu konuda.



Ama konuşmaması gereken iki kişi var. Nazlı ve Mehmet Ali Ilıcak. Çünkü ağızlarını her açışlarında çevreye yayılan koku sabır sınırını aşıyor artık.



Sabır sınırını ilk yitiren de Güneş gazetesi oldu bu arada. 23 Mayıs günü "Onlar şimdi AKP avukatı" başlığıyla yayınladığı yazıda şunları vurguladı : "Vur patlasın çal oynasıncı ana-oğul Ilıcaklar'ın, Tv'ye çıkıp molla zihniyetini çılgınlar gibi savunması hayretle izleniyor. Fox TV'de yayınlanan 'Çapraz Ateş' programınına çıkan Nazlı ve Mehmet Ali Ilıcak'ın en gerici fikirleri militan bir üslupla savunması, ehil olmadıkları halde en tartışmalı dini konularda din tüccarlarının lehine ahkam kesmesi milleti çılgına çeviriyor.



Önceki gece yayınlanan programda Mehmet Ali Ilıcak'ın 'Türban kadınlar için İslami bir şarttır' şeklinde fetva vermesi üzerine gazetemizi arayan okurlarımız 'Bu Mehmet Ali bir zamanlar meyhane işletip dansöz oynatan Mehmet Ali değil mi?' diye sordu.



Türkiye'de asla bir şeriat tehlikesi bulunmadığını, AKP'nin hiç böyle bir icraatı olmadığını söyleyen Nazlı Ilıcak'ın Cumhuriyet mitingine katılan milyonları 'Paranoyak bir korku içinde olmak'la suçlaması ise 'AKP'den vekillik beklentisi'ne bağlandı."

MUHAFAZAKAR, DINDAR SAG CEPHENIN MATA HARI'SI , MERVE KAWAKCI'NIN HAMISI NAZLI HANIM EGLENCEDE...

ANNE SABETAY IHSAN KAPANI, HATTA DAYISI TAUHAN KAPANI MILLETVEKILI VE BAKAN OLUNCA TUM SABETAY BILINENLER UST DUZEY BUROKRAT OLUYOR.

Nazlı hanımın babasının babası Feyzullah beyin anne tarafından Arnavut olduğu ortaya cikiyor, ESKI DEMOKRAT PARTI MILLETVEKILI MUAMMER CAVUSOGLU, YASSIADA'DA YARGILANIYOR..27Mayis travmasindan sonra her vesile ile devamli ORDUYA SALDIRIYOR...


Gazeteci Leyla UMAR anlatıyor;

Tercüman Gazetesi hiçbir zaman kendime yakın hissettiğim bir gazete olmamıştı. Ve o nedenle bir gün Kemal Ilıcak beni bizzat arayıp Boğaz'da bir yat gezisine davet edince doğrusu şaşırmıştım.

Churchill'in eşinden Onassis'in yatında terslendiğim gün beni kurtaran ve ölünceye kadar en yakın dostlarımdan biri olan Lady Barrows âşık olduğu İstanbul'a tatile 2 yılda bir gelirdi. O haftayı bizde geçirdiği için Kemal Ilıcak nezaketen beni de davet etmişti.

Türkiye'de Barrows'lardan önce elçilik yapan Sir Kelly'nin hayli yaşlı eşi Lady Kelly de Türkiye'nin en renkli büyükelçilerinden Muharrem Nuri Birgi'nin Salacak'taki yalısında kalıyordu. Hep birlikte "Nazlı" adlı motora bindik. Nazlı'nın annesi İhsan Hanım eski dostları iki sefireyi ağırlarken Nazlı'ya niçin kızdığını anlayamadığım bir nedenle Kemal Ilıcak birdenbire

bana herkesin duyabileceği yüksek sesle; "Bakın, Leylâ Hanım ben nasıl İstanbul'a geldiğimden başlayım" diyerek Amasya'nın bir köyünde, eşek sırtında dolaşırken istanbul'da Sanat Okulu'nu bitirdikten sonra Gece Postası Gazetesi'nde çalıştığım v.s. anlattıktan sonra: "Tercüman'ın sahibi olunca itibarım arttı. Bir gün İhsan Hanım beni arayıp evine davet etti. Kızı Nazlı'nın mutsuz, kısa evliliğini bitirdiğini, benim damadı olmamdan duyacağı mutluluğu dile getirdi."

Kemal Ilıcak'ın Nazlı ile annesinin ısrarıyla evlenmesini ve pişmanlığını Türkçeyi çok iyi bilen iki İngiliz sefiresi ve Muharrem Nuri Birgi dinledikçe dehşete düşüyorlardı.

Nazlı da sürekli ağlıyordu.

O gün tanışmama rağmen Kemal Bey'in kulağına eğilip daha fazla konuşmamasını rica ediyordum.

O büsbütün yüksek sesle, "Bırakın, içimi boşaltayım" diyordu. Bir ara İhsan Hanım'ın kulağına; "Lütfen araya girin, bu duruma bir son verin, Nazlı'nın durumunu görmüyor musunuz" diyordum.

İhsan Hanım benim telaşımı: "Siz aldırmayın; karı koca kavgası yatak odasında biter" diyerek yatıştırmaya çalışıyordu.

Buraya kadar güzel ama Nazlı ILICAK'ın annesi İhsan ÇAVUŞOĞLU'nun neresi önemli diyebilirsiniz.

Peşinen cevabımızı verelim;soyu. Evet yanlış okumadınız soyu.Çünki İhsan hanım israiloğullarından/Sabetaycı bir ailenin kızı

İsterseniz biraz açalım ve Türkiye'nin demokrasi havarisi Nazlı ILICAK'ın akrabalarını biraz tanıyalım.

Muammer ÇAVUŞOĞLU:Babası. 1954 yılında DP listesinden A.MENDERES tarafından İzmir milletvekili yapıldı. Muammer bey bu milletvekilliğini Adnan MENDERES ile olan akrabalığına borçluydu. Ancak meclisteki tek akrabası MENDERES değildi.

Osman KAPANİ:İzmir milletvekili. Osman KAPANİ Muammer beyin meclisteki akrabalarından biriydi.Akrabalığı İhsan hanımın akrabası olmasından kaynaklanıyordu.

İhsan hanım KAPANLI'ların kızıydı. Osman KAPANİ Demokrat Partinin Devlet Bakanlığınıda yaptı.

Turhan KAPANLI:İzmir milletvekili ve bakan.Turhan KAPANLI 1965-1969 yılları arasında Tarım Bakanı, 1969-1971 yılları arasında Köyişleri Bakanı, 1977 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 1977-1978 yılları arasında ise Milli Savunma Bakanlığı görevlerinde bulundu.Turhan KAPANLI çalıştığı bütün bakanlıklarda dönmelerin yükselmesini sağladı. İhsan KAPANLI'nın ağabeyi, yani Osman KAPANİ'nin kayınçosu, yani Nazlı ILICAK'ın dayısıdır.

Cumhuriyetçiler güçlüyken Eşek eti satan Erdoğan'ı çıkardığı Günaydın gazetesinde yerden yere vuran zihniyetin,Susurluk'ta Çatlı-Çiller'e sahip çıkarken;şimdi ABD lobisi yaparak;Açılım için Kürtçülük ve Akepe avukatlığına soyunmasına;siyasal tarih bilenler şaşırmışlardır belki bugüne değin...Lakin her şey para değil;saklı sırrın içinde var gizli bir yemin...


Sadece bilmeyenlere; lütfen iletin!


14 Ağustos 2015 Cuma

DECCALIN KİTABI KABALA ve Tapınakçılar nasıl ortaya çıktı? Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar, Sad suresinin 37. ayetinde konu edilen şeytanlar olup, bir çok ayette “cinn” olarak ifade edilmişlerdir. Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı.( Sad / 37 )




Kral ve Peygamber olan Hz. Süleyman'a daha önce hiç kimseye verilmemiş ideal bir krallık vaat edilir: Yeryüzünde bir cennet krallığı.



Ancak o esnada binlerce yıldır hapsedilmiş ve insanlara yaklaşamayan cinler ve şeytanlar kilitli oldukları yerden kurtulmak üzeredirler. Büyücü Ara onları kilitli tutuldukları yerden çıkarıp karanlığın krallığını kurmak istemektedir. Hz. Süleyman bu durum karşısında kâhinlerden yardım ister. Ancak kâhinler, adalet ve özgürlüğün temsilcisi Sultan Süleyman'ın yanında yer almaktansa haksızlık ve zulmün safında yer almayı tercih ederler ve büyücü Arayı desteklerler. Böylece kilitli kapılar açılır ve cinler, şeytanlar insanların ruhlarını ele geçirerek onlara hükmetmeye başlarlar. Artık kafesten çıkmış olan bu yaratıkları yerlerine geri döndürmek imkânsızdır.

Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar, Sad suresinin 37. ayetinde konu edilen şeytanlar olup, bir çok ayette “cinn” olarak ifade edilmişlerdir.
Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı.( Sad / 37 )
Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik. (Sad 36-38)
Bu şeytanların, halk arasında genel kabul görmüş şeytan ile bir ilgisi yoktur. “Şeytan” sözcüğünün sözlük anlamı; “haktan uzak olan” demektir. Kavram olarak ise “şeytan”; “Hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve tipik adıdır”. İşte, Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar (cinnler); Süleyman peygamberin emrinde zoraki çalıştırılan ve karakter tanımlarına uygun davranışlarda bulunarak, onun hakkında sürekli gerçek dışı ve hakka aykırı plânlar kuran, yalanlar üreten ve iftiralar yayan işçilerdir. (Daha fazla detay “Cinn” ve “Şeytan” başlıklı yazılarımızda mevcuttur.)

Bakara suresinin 102. ayeti, hem bu insan şeytanların neler yaptıklarını bize bildirmekte hem Yahudilerin bu şeytanların uydurduklarına inanmalarını eleştirmekte hem de o saygıdeğer Elçi’nin kâfir olmadığını ilân etmektedir:
“Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler…


Hz.Süleyman zamanında Süleyman mabedini inşaa eden şeytanlar ve cinler Kudüs halkına büyüler ve paralel boyuta geçmenin,paralel boyuttan varlıklar çağırmanın yollarını öğrettiler.
Bundan haberdar olan Hz.Süleyman halkının elindeki bütün kitapları toplayıp tahtının altına gömdü.Halkının bir daha böyle şeylerle uğraşmaması için idam kanunu çıkarttı.




2010 İran yapımı olan Hz. Süleymanın Krallığı filmi. Yönetmen koltuğuna Shahriar Bahrani oturmuştur. Film 50 milyon dolarlık bir bütçe ile İran Devleti tarafından desteklenen Peygamberlerin Hayatı isimli proje kapsamında film olarak insanlara sunulmuştur.

Filmin Başrol Oyuncusu Amin Zendegani ise filmi izleyen herkesten hem oyunculuk performansı hem de yakışıklı ve karizmatik görünüşü ile tam not aldı. 1972 iran doğumlu olan Amin Zendegani daha önce bir filmde başrol oynamamış.

Hz. Süleyman; Allah ona daha önce kimseye vermediği bir güç verdi. Emrine cinler,hayvanlar ve rüzgar boyun eğdirildi.

Yapım: 2010 – İran

Yönetmen: Shahriar Bahrani

Oyuncular: Amin Zendegani, Abas Ghelich Loo, Javad Taheri, Sirous Saber, Arjang Amirfazli

İYİ SEYİRLER…

Tapınakçılar nasıl ortaya çıktı? 
Allah büyü ile uğraşmayı lanetlemiştir.Ama tapınakçılar bir kere bu illete düştüler ve kendilerini kurtaramadılar.

VE Onlar büyüye değil büyü onlara hükmetmeye başlıyor zamanla

"Yüzüklerin Efendisinde ki Yüzük gibi"


Hz. Süleyman’ın Hayatı Kısaca, Hz Süleyman Hayatı Hakkında Bilgi :

Babası Hz. Davud’dur. Davut peygamber öldükten sonra henüz on üç yaşındayken ülkesine hükümdar oldu. Babası gibi hem peygamberlik, hem hükümdarlık yaptı.

Doğu’nun ve Batı’nın bütün hükümdarları ona itaat etti. Peygamberliğini kabul etti. Zamanın en güçlü hükümdarı Yemen melikesi bile onunla görüştükten sonra peygamberliğini kabul etti. Büyük bir donanma hazırlatarak Hint Okyanusu’na yolladı. Kudüs’deki Mescid-i Aksa’yı yaptıran peygamberdir.

Her peygamber gibi ona da çeşitli hikmetler ve mucizeler verildi. Onun hikmeti kuşlarla konuşabilmesiydi. Kuş dilini bilir, onlara hükmederdi. Ayrıca cinleri görür, onlarla konuşurdu. Cinler de ona itaat ederdi. Bununla birlikte rüzgarlarla da konuşabilir, istediği emri yerine getirtebilirdi. Kaç yaşında öldüğü bilinmese de kırk seneden fazla hükümdarlık yaptığı tahmin edilmektedir. Bu dönemde İsrailoğulları en iyi dönemini yaşamıştır.

Hz. Süleyman öldükten sonra kurduğu büyük devlet ikiye ayrıldı. Yehudalar ve İsrail olarak ayrılan devletler kısa süre sonra yıkıldı. İsrail devleti Asurlular tarafından yıkılırken Yehuda devletinin halkı Babillere esir oldu. İsrailliler yıllarca Yunanlar, İranlılar ve Romalılar’ın idaresinde kaldıktan sonra yeniden bağımsız oldular.

Özellikle Yehuda Devleti büyük sıkıntılar çekti. Babil hükümdarı Nassar Kudüs’ü ele geçirince Hz. Üzeyr, Hz. Danyel ve devletin büyük ilim adamları Babil şehrine götürüldü. Tevrat yok edildi. Beyt-i Makdis yıkıldı. İnsanlar yavaş yavaş Musa’nın dinini unutmaya başladı.

Bir zaman sonra Babiller yıkılınca Yehudalar bağımsız oldu. ülkelerine geri dönerek binalarını yeniden inşa ettiler. Üzeyr aleyhisselam Tevrat’ı ezbere okudu ve kağıda geçirdi. İnsanlar Musa’nın şeriatını hatırlamaya başladı.

Bir süre sonra Yehuda halkı şirke sürüklendi. Üzeyr aleyhisselama “Allah’ın oğlu” demeye başladılar. Oysa ki Kuran’da da açıklandığı üzere Üzeyr, bir peygamber değildir. Allah’ın sevgisini kazanmış bir velidir.


*************
Tapınakçılar nasıl ortaya çıktı? 1 


Tapınakçıların işin başında muvahhid, mabedin koruyucusu, Hz. Davud ve Süleyman aleyhisselamın sahabelerinden oluştuğunu biliyor mu idiniz..

Hz. Yusuf Mısır’a vardığında aslında orada matematik, geometri, astronomi ve tıp önemli ölçüde gelişmişti.. Hz. Yusuf iyi bir rüya yorumcusu idi. Zaten daha çocukken müjdelenmiş ve kuyudan itibaren Cebrail’le birlikte bir yolculuğa çıkmıştı.. Hz. Yusuf’un M.Ö. 1300’lü yıllarda Tutankhamun döneminde yaşadığı hesaplanır.. Hz. Musa, Hz. Yusuf’tan birkaç nesil sonradır. Hz. Musa İmran’ın oğludur, onun babası Yahser, onun da babası Kahes’dir. Levi kabilesindendir, yani Yakup aleyhisselamın ikinci eşi Lea’dan olan Hz. Musa’nın annesi Yocheved’dir. Kız kardeşi Meryem, erkek kardeşinin adı ise Harun’dur.

Hz. Musa’nın fırtınalı bir hayatı var. Bir kavgaya karışır. Urfa’ya gider, Şuayb AS’ın kızı ile evlenir. Mısır’a döner. Mısırlı sihirbazlara meydan okur, Asa-yı Musa, yed-ı beyza, denizin geçilmesi ve diğer mucizeler ve ardından Kudüs’e yolculuk..

Hz. Yusuf, Hz Yakub’un oğlu. Hz. Rahime annemiz ise, Hz. Eyyub’un hanımı idi. Allah onlardan razı olsun.

Hz. İbrahim’in iki eşi vardı, Hz. Sare ve Hz. Hacer. Hz. Hacer, Hz. İsmail’in annesi. Hz. Sare annemiz ise Hz. İshak’ın annesi. Hz. İshak’ın iki oğlu vardı. El İs ve Hz. Yakub, Hz. Yakub, soyu bin yıl peygamber olacak bir peygamber ailesidir. İs ise kral ailesidir. Her ikisinin mizacı uyuşmadığı için Hz. İshak çocukları arasında niza olmasın diye Hz. Yakub’u dayısı Leban’ın yurduna gönderdi.

Bir rivayete göre Hz. Yakup dayısının iki kızı Leyya/Lea ve Rahel ile evlendi. Leyya’dan 7 çocuğu oldu. Rahel kendi cariyesi Belha’yı Yakup AS ile nikahladı. Belha’dan Yakup AS’ın 3 çocuğu oldu. Bunun üzerinde Leyya, cariyesi Zelfe’yi de Yakup AS ile nikahladı. Yakup Aleyhisselamın ondan da 3 çocuğu oldu. Daha sonra Rahel’in Yusuf ve Bünyamin isimli 2 çocuğu dünyaya geldi..

Burada duralım.. Kendisine Zebur’un gönderildiği Davud aleyhisselam dönemi M.Ö. 1000’li yıllar olmalı. Davud aleyhisselam döneminde de birçok mucizeler gerçekleşti. Kılıcı ile ünlü idi.

Hz. Süleyman M.Ö. 900’lü yıllarda yaşamış olmalı. Gazze’de doğdu ve Kudüs’teki mabedi insan, cin ve bukağılı şeytanlarla inşa etti. İbranice, Şlomo veya Şelomo; Latince, Salomone denir. Hz. Davut ile Batşeba’nın oğlu Süleyman AS İsrail Krallığı’nın üçüncü kralı oldu. Kuş dilini bilir idi. Bütün zamanların en zengin kişisiydi.

Hz. Süleyman risaletinin 4. yılında, takriben M.Ö. 964’de mabedin inşasına başladı. Tevrat’ta göre tapınağının yapımına İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışının 480. yılında başlamıştır. Hz. Süleyman, babası Hz. Davud’un sarayını da inşa eden, dostu Sur Kralı Hiram’dan mabedin inşasında çok yönlü destek aldı. Mabedin inşasında Hiram (usta) fiilen çalıştı.. M.Ö. 957yılında tapınağın inşası tamamlandı. Ancak çevre düzenlemesi otuz yıl kadar daha sürdü. Süleyman Mabedi, Kudüs’teki Harem-i Şerif’in bulunduğu dağ sırtının orta bölümünde yer alan, aynı zamanda İsra’nın gerçekleştiği makam olarak da bilinen Kubbet-üs-Sahra’nın olduğu yere inşa edildiğini söyleyenler çoğunluktadır.. Ahit Sandığı, Süleyman mabedinde “Kutsallar Kutsalı” olarak adlandırılan iç bölümde minberin üst kısmında muhafaza edilmiştir.. 

Hz. Süleyman’ın yaptığı mabed, “Birinci Mabed” olarak nitelendirilmektedir. Hz. Süleyman’ın vefatı sonrası krallık ikiye bölününce mabed güneydeki “Yahuda Krallığı” sınırları içerisinde kalmış ve yıkıma uğramıştı. Hz. Süleyman’ın oğlu Yahuda Kralı Revaham’ın zamanında, Mısır Kralı I. Şeşonk’un Kudüs’e yönelik saldırısında, Süleyman Mabedi’nin bütün hazineleri yağmalandı ve metruk hale geldi. Kral Yotam (M.Ö. 740-736), Hizkiya ve Yoşiya (M.Ö. 638- 609) dönemlerinde mabede birtakım tadilat, bakım ve dinsel temizlik yaptırıldı. Babil krallığına bağlı olan Yahuda devletinin isyan etmesi üzerine Kudüs’ün M.Ö. 597 yılında Buhtunnasr / Nebukadnezar tarafından ele geçirilerek yeniden yağmalandı. İlk işgalde çok fazla zarar görmeyen tapınak, Kudüs halkının yeniden isyan etmesi üzerine M.Ö. 586 yılında Kudüs’ü yeniden zabd eden Babil kralı 2. Nebukadnezar tarafından tamamen yıkıldı. Mabeddeki Ahit Sandığı kayboldu ve bir daha bulunamadı. 

2. Nebukadnezar’ın tapınaklar, yollar, sulama kanallarının yanı sıra eşinin hatırına Babil’in Asma Bahçeleri’ni inşa ettirdiği söylenir. M.Ö. 630-561 arasında hüküm süren yeni kral Yeni Babil İmparatorluğu’nun sınırlarınıSuriye’den Mısır’a dek genişletmiştir. M.Ö. 605 Kudüs’ü ele geçirerek M.Ö. 587’de Yahudileri esir alarak onları Babil’e sürmüştür. Sürgünün 70 yıl kadar sürdüğü tahmin ediliyor.

Sürgün M.Ö. 538’de Babil’in Persler tarafından fethi ile sona ermiştir. Perskralı Büyük Kiros Yahudilerin Filistin’e dönmelerine izin verdi. Gitmeyenler bugünkü Bağdat ve Basra çevresinde ilk Yahudi diasporasını oluşturdular..

Tapınağı ve emanet sandığını korumakla görevli tapınağın koruyucu şövalyeleri, Hz. Süleyman’ın vefatından sonra hem tapınağın mimari yapısı ile ilgili sırları korumak ve hem de güvenliğini sağlamak, cinlerle yaptıkları işbirliğine ilişkin bilgilerin avamın eline geçerek, kötü maksatlarla kullanılmasını önlemek için bir lonca oluşturdular ve bir yeminle birbirlerine bağlandılar. İçlerinden biri öldüğünde ya da yeni bir kişiyi aralarına aldıklarında ona bu sırları öğretmeden önce yemin ettireceklerdi. Bu yapı Babil sürgününe kadar bir şekilde korundu..


Tapınakçıların gizemli tarihi-2

Babil sürgünü sırasında şövalyelerin bir kısmı vefat etti, bir kısmı kaçtı ve bir daha bulunamadı, bir kısmı ise esir edilmişti.. Esir alınanlar, Nebukadnezar’ın baskısından kurtulmak için, ona karşı savaşmak üzere birtakım kişilerle sırrı paylaştılar ve yeni bir Şövalyeler Loncası oluşturuldu. Bu kez Mabedi korumak değil, Kudüs’e geri dönmek için kendi aralarında yemin ediyorlardı.. Mabedi yeniden inşa edeceklerdi. Ama bu sır bir kere halkın arasında yayılmaya, loncaya yeni adamlar kazanarak, Kudüs’e geri dönüş yolunu açacak savaşçılar için yeniden yapılanmaya gittiler.

Onlar cinleri kullanacaklardı, sonunda cinler onları kullandı.. Ve olan oldu.

Burada iki önemli olay var. Harut-Marut olayı ve Üzeyir aleyhisselam’ın Kudüs’e dönüşte Tevrat’ı yeniden bir araya getirmesi olayı....

Artık cin şişeden çıkmıştı.. Babil’de büyücülük aldı başına gitti.. Büyücülerle başetmek mümkün olmuyordu. Halk Kudüs’e geri dönüşten çok kıskançlık iç güdüsü ile, servet, güç ve iktidara ulaşmak için rakiplerini yok etmek için bu yöntemi kullanmaya başlamıştı. Harut ve Marut isimli iki melek, cinlerin kirli oyunlarına karşı insanlara korunmanın yollarını öğreteceklerdi, ama birileri onlardan korunma yollarını öğrenirken, aslında bu sırrı öğrenip onlar da bu işi yapmak istiyorlardı. Onun için melekler, onları bu konuda uyarmadan bu sırrı öğretmiyorlardı..

Babil sürgününden dönüşte iki önder vardı. Halkın ruhani lideri Üzeyir aleyhisselam (Yahudi literatüründeki Ezra) ve geri dönüş yolunun liderliği yapan Zerubabel ile o dönemdeki birçok tarihi şahsiyetin roller birbirine karışır.. Kral Kores Döneminde Sesbatsar Önderliğinde Dönüş olur. 2. Kral Darius Döneminde Zerubbabel Önderliğinde 2. dönüş. Kral Artahsasta Döneminde Ezra Önderliğinde bir dönüşten daha söz edilir.. Bu dönem çok tartışmalı bir dönem. Yahudiler Üzeyir aleyhisselama “Tanrının oğlu” dediler. Bunu demelerinin sebebi Üzeyir aleyhisselam, Tevrat ve Zebur’un dağılan sayfalarını topladı. Hafızları dinledi ibadet ve duaları yeniden düzenledi. Bir kısım Yahudi hahamları “Bunu ancak Allah’ın oğlu yapabilirdi” dediler.. Kimileri de onu Yahudilikte tecdit temelli reform yapan bir kişilik olarak görür. Ona uluhiyet isnat ettiler.. Daha sonra buradan yola çıkarak bir kısım Yahudiler, Hz. İsa’ya dini yeniden ihya ettiği, tamamladığı için O’na da uluhiyet isnat ettiler. Yani bu iddia Hıristiyanlıkla başlamadı. Yahudiler bir Mesih/Meşiyah bekliyordu, ama bir kısmı ona ilahlık isnat ederken bir kısmı da onu reddettiler.. Bazı Yahudi tarihçiler Ezra’nın Kudüs’e gelişi ile Nehemya’nın Kudüs’e gelişini ve rollerini karıştırır.

Babil sürgünü dönüşünde Zerubabel’in yönetimindeki Yahudiler, yıkılan mabedi yeniden inşa ettiler. Bu mabed M.Ö. 515’te tamamlandı. Bundan 150 sonra Yecüc Mecüc olayı Kaf dağının arkasında yani Kafkasya’da, Hazar ile Moğolistan arasında bir vadide gerçekleşti.. Böylece yeryüzünde serbestçe hareket eden son cin taifesi de yeraltına hapsedilmiş oluyordu.. Daha önceki dönemde cinlerin insanlarla birlikte yeryüzünde farklı bir hayat yaşadıkları bazı tarihçiler tarafından anlatılmaktadır.. Dolayısı ile cinlerle insanların işbirliği M.Ö. 350’lere kadar aktif bir şekilde devam etmiştir.. Tapınakçılar da bu ilişkilerden haberdardılar ve bu yöntemi etkili bir şekilde kullanmaktaydılar.

Hz. Meryem’in içinde yaşadığı mabed Kral Herod, döneminde. M.Ö. 20’de başladı. Bu mabed Romalı komutan Titus tarafından M.S. 70’de yıktırıldı. M.S. 132-135 yılları arasında Yahudi Simon Bar Kohban’ın başlattığı isyan, Romalılar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı ve mabedin kalan kısmı da yıkıldı.. Süleyman Mabedi’nden geriye Herod’un yaptırdığı Batı duvarı (Ağlama Duvarı) günümüze gelebildi. Bu olaydan sonra Yahudiler bulundukları bölgelerde küçük Havralar inşa ederek ibadetlerini buralarda yapmaya başladılar..

Üzeyir aleyhisselamdan sonra yeni tapınakçılar, daha çok ideolojik ve politik bir topluluktur. Romalılarla bazan anlaşarak bazan çatışarak varlıklarını sürdürmeye çalıştılar ve özellikle Hz. İsa’nın doğumundan sonra daha milliyetçi, Yahudi zenginlerin kontrolündeki havraların yöneticilerinden oluşan bir konsey etrafında toplanmaya başladılar.. Yeni tapınakçılar ve havraların koruyucuları çok farklı bir yapıdadır.. Giderek dini bir hiyerarşi ve otorite merkezi oluşturma yönünde örgütlenmektedirler.. Hz. İsa’nın doğumu ve ardından Hz. İsa’nın vahyi tebliğe başlaması ile Yahudilikte, cemaat yapısı ve şeriat tartışmaları ile ilgili tam bir kırılma yaşanır..

Bugünkü İncil’de Yuhanna’nın Vahyi, ya da Resullerin işleri bölümü,Pavlus’un mektuplarının İncil’e eklenmesi Yahudi geleneğinde ve Hıristiyanlıkta risaletin devam ettiğinin açık bir kanıtıdır. Ancak Yahudiler Hz. İsa’nın risaletine, İseviler ise Hz. Muhammed’in risaletine iman etmediler..

Yahudiler İsevileri dışlarken kendi gizli ve derin cemaati ile ordusunu da oluşturma yoluna gittiler. Yahudilerden Hz. İsa’ya inananlar ise, benzer bir yapıyı, Süleyman Mabedinin ilk dönemindeki Tapınak Şövalyelerini örnek alarak, Yahudilerden bağımsız ayrıca modellemeye çalıştılar..

Tapınakçılar -3
Bu noktada Tarsuslu bir Yahudi olan Saulun, önce azılı bir İsevi düşmanı iken İsevi olmaya karar verip Pavlus adını alması ile yeni bir dönem başladı.. Hz. İsa’nın vefatından 50 yıl sonra Hatay’da ortaya çıkan bu yeni dinin adı Hıristiyanlık olacaktır..

Pavlus yeni dinin tebliği için ilk seyahatini Konya’ya yapar, 2. yolculuğunu Ankara’ya. Fazla bir taraftar bulamaz. Daha sonra Mersin üzerinden Antalya yolu ile Muğla ve İzmir’e, Ege bölgesindeki 7 kilise bölgesindeki tapınakların ruhanilerini ziyaret eder. Oradan Selanik’e gider ve geri döner.. Yeniden Hatay’a gelir ve Kayseri’ye gider. Romalılar onu orada yakalarlar ve mevcutlu olarak Roma’ya gönderirler. O gittiği her yerde yeni dini anlatmaya devam eder. Rodos, Girit, Malta ve Roma’ya kadar gider..

Onun için Rodos Şövalyeleri, Girit Şövalyeleri, Malta Şövalyeleri, Roma Şövalyeleri ayrı ve özel bir öneme sahiptir.. Pavlus Roma’da ölür. Ama orada iken tebliğleri ile Roma sarayında birçok kişiyi bu yeni dine inandırmıştır.. Artık Tapınağın yeni koruyucuları Romalılar olacaktır.. Haçlılar yani.. Ardından İslam’ın doğuşu ve yükselişi ile yeni Tapınakçılar Roma’nın gözetiminde İslam’a karşı bir güç, Roma’nın emperyal heveslerinin taşıyıcı ruhani gücünü oluşturacaktır..

Burada Muhyiddin İbn-i Arabi’den söz etmeden geçemeyiz. OMuvahhidun döneminde, Hicri takvime göre 27 Ramazan 560’da Mursiye (Murcia), Endülüs’te (bugünkü İspanya) tam da Tapınakçıların Roma merkezli olarak ortaya çıktığı bir zamanda doğdu. doğdu. Yani 1165-1240 arasında yaşadı ve Şam’da vefat etti. Arabi Endülüs’te Meymonidesi yakından etkiledi.. Arabi’nin Kur’an yorumunda kullandığı yorumu, Meymoniden Tevrat’a uyguladı..

Tevrat üzerinden gelecek okuma yöntemi sonucu Tevrat’ın farklı bir yorumu çıktı ortaya. Talmut ve Yahudi sufizmi doğdu. Bu yorum, Roma’yı, Nostradamus’u, Şia’yı, Hind mistisizmini de yakından etkiledi. Hatta batıda rönesansın doğuşunu da.. Günümüze gelecek olursak, Amerika’nın keşfi, Afrikalıların köleleştirilmesi, Fransız devrimi, Sanayi devrimi, Haçlı seferleri, Selçuklular ve Osmanlılarla tarihi hesaplaşmaların ardından batı elde ettiği bilgi, güç ve zenginlikle dünyaya kafa tutar hale geldi..

Vatikan artık eşsiz bir güçtü. Servet, silah ve iktidara tek başına hakimdi. Oysa İncil “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya” diyordu. Kilise ise servet ve iktidarı ele geçirmişti ve ordu onun emrindeydi.. Fransız masonluğunun ortaya çıkışı, kilise hiyerarşisi dışında seküler insanların da Tapınakçı olmasına izin veriliyordu..

Ardından İngiliz ve İskoç locaları ortaya çıktı. Başka bağımsız tapınakçı grublar oluştu. Protestanlığın doğuşu ile Vatikan daha da güç kaybına uğradı.. ABD’nin ortaya çıkışının ardından 1. Dünya savaşı yıllarında ABD, Yahudi, Katolik ve Protestan kiliselerinin tapınakçıları, Christ Army’lerini ve seküler tapınakçı Mason Localarının buluşma adresi olarak bunları o gün için daha güvenli bir yer olan Amerika’ya davet etti. 1. ve 2. Dünya savaşı sonrası şekillenen yeni dünya düzeninin merkezi artık Amerika idi. Sonrasını biliyorsunuz zaten.. NATO, CENTO, Soğuk savaş yılları, Sovyetlerin dağılması, AB’nin kurulması ve bugüne uzanan uzun bir yolculuk. 2. Dünya savaşında faşizm çözüldü, daha sonra komünizm de çöktü. Bugün yaşanan ise kapitalizmin ve bu sacayağı üzerinde ayakta duran siyonizmin çözülme aşamasıdır..

Tapınakçılar bu tarihi yolculuğun ardından hâlâ iddialarını sürdürüyorlar. Tapınakçıların resmi tarihçileri, bugün bu örgütü kısaca şöyle tanıtıyorlar: “Tapınak Şövalyeleri veya Tapınak Tarikatı (Latince: Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici / Süleyman Tapınağı ve İsa’nın Fakir Askerleri), tanınmış Hıristiyan askerî tarikatlarından biridir. Resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır.

Fransız Soylusu Hugues de Payen tarafından 1119 civarında Kudüs’te Hıristiyan hacıları korumak ve hac yolunun güvenliğini sağlamak için 9şövalyeden oluşan bir grup tarafından kuruldu. Katolik Kilisesi tarafından resmen 1129 yılında tanındı. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri’yle eşittir. Hıristiyan tapınakçıların Roma’da örgütlü şekilde ortaya çıkışı1099’da Kudüs’ün 1. Haçlı seferleri ile ele geçirilişinin ardından oldu.1312 yılında Papa, tarikatı resmî olarak dağıttı ve mülklerinin birçoğunuHospitalier Şövalyeleri Tarikatı’na geçirdi ama o tarihten sonra tapınakçılar yeraltına çekilerek varlıklarını değişik şekillerde bugüne kadar sürdürdüler..

Bugün Mason locaları, Hiram ustası, dul kadını ile, gönye ve pergeli ile binlerce yıllık bir geleneği, ritüelleri, seromonileri ile sürdürmeye çalışıyor. Yine esoteric yöntemler kullanıyor, kahinler geleceği okumaya ve geleceğe şekil vermeye çalışıyorlar.. Bugün büyük ölçüde seküler bir karakterleri var.. Kendilerini yeni dünya düzeninin patronu olarak görüyorlar.. 



YENİ AKİT / Abdurrahman Dilipak

**************
HZ SÜLEYMANA KADAR BÜYÜ KABALA TARİHİ

VE Onlar büyüye değil büyü onlara hükmetmeye başlıyor zamanla İslam’da Şeytan(İblis) tektir ama insanların ve cinlerin içinden çıkan şeytanlar vardır. Hıristiyanlıktaki Azazil karakteri Kuran’da Semum adıyla yer bulmuş bir cehennem yaratığıdır.


İblisin asıl adı, Azazil idi. Cenab-ı Hakk'ın Hz. Âdem (as.)'e secde etme emrinden yüz çevirmesi ve bu secde emrine kibirlenerek isyan etmesinden sonra, “iblis” ve“şeytan” isimlerini aldı.
İblis cinlerdendir, ateşten yaratılması melek olacağı anlamına gelmez.


Cin ve Şeytanların Atası İblis
“Meleklere, “Âdem’e secde edin.” dedik, İblis müstesna, hepsi secde ettiler. O, cinlerdendi; Bundan dolayı Rabbisinin emrinden çıktı...” (Kehf, 18/50)


İbn Abbas (r.a.)'dan gelen bir rivayete göre,
“İblis, meleklerin bir kabilesindendi. Bu, kendilerine cin denen ve yakıcı ateşten yaratılmış olan bir kabile idi. İblis’in o zamanlar ismi “Hâris”di ve cennet bekçilerindendi. Bu kabile dışındaki melekler, nurdan yaratılmışlardı.” Yine İbn Abbas(r.a.)'dan gelen bir başka rivayete göre, “İblis’in ismi, “Azâzîl” idi ve yeryüzünde kalırdı. Meleklerin, bilgi ve akıl bakımından en kuvvetlilerindendi.” Taberî, 1/178.


İbn Abbas ve İbn Mes’ud (r.a.)'a dayanan bir rivayette de,
“İblis, birinci göğün ve yeryüzünün idaresi ile vazifelendirilmişti ve meleklerin, cin denilen bir kabilesine mensubtu. Bu kabileye, cenneti korumakla görevli oldukları için “cin” denilmişti. Binaenaleyh İblis aynı zamanda cennetin bekçilerindendi.”denilmiştir. Taberî, 1/178.


“İblis’den önce de cinler vardı. Fakat onlar helak olmuşlar ve onlardan sedece İblis kalmıştı. Binaenaleyh bugünkü cin ve şeytanlar, onun zürriyetidir. Buna göre de İblis’in cinler içindeki yeri, Nuh(a.s)'un insanlar arasındaki durumu gibidir.” Âlûsî, 15/292.


13 Haziran 2015 Cumartesi

ÜST AKIL BELGESEL AHABER, Kacirmayin, Erdogan, Türkiye, TEK PARCA

Bisimit : SON SAVAŞ

İNGİLTERE İLE KURULAN MUAZZAM BİR SİSTEM : ABD'nin dünya politikasını kontrol eden İngiltere'dir. ABD'de önemli kararlar İngiliz diplomatların kararıyla alınır. Ve onların izni, haberi olmadan adım atmaları mümkün değildir."ABD'yi dünyada etkileyecek tek güçtür Londra. Ve Washington'un da dünyada danışacağı tek ülke İngiltere'dir.


Yahudilerin Stratejileri

D’izrâeli bir gün Avam Kamerasında elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek “ Bunu Türkler’ in elinden almadıkça Osmanlı’yı yıkamayız” dedi. Jön Türkler, Tanzimatçılar, Masonlar, İttihat Terakkiciler ve bilhassa CHP bu isteğin

Binlerce yıllık tarih içinde maalesef Yahudi insanlığın huzurunu, barışını bozacak her türlü fitne, hile ve hatta savaşların, darbe ve iç isyanların sebebi ve itici gücü olmuştur.

Ve daima güçlünün yanında olup kilit noktalarına yerleşmiş, hedefine varmak için başkalarını kullanmıştır.

Ciltlere sığmayan bu konuyu son derece küçük olarak özetlemek istedim.

ALLAHÜ Teâlâ’nın mübarek kitabı KUR’AN-I Azim Şan’ın MÂİDE suresinin 85 nci Ayet-i Kerimesinde meâlen “ İnsanlar içinde, iman edenlere, en şiddetli düşmanlığı gösterenlerin Yahudilerle müşrikler olduklarını….”

Dünya’da barışı önleyen İsrail ve Yahudi lobileridir.

Tamamına yakını Yahudi olan 85 ailenin yıllık geliri, dünyanın yarısı 3,5 milyar insanın yıllık gelirine eşittir.

Asırlar boyunca Yahudiler son büyük hayaller peşindedir.

10 milyon civarında olan Yahudiler “ Dünya Hâkimiyeti” peşindedirler.

Bunu yapacak potansiyel güçleri yoktur. Tarih boyunca Yahudi daima başkasını kullanmıştır ve bu hususta çok mahirdir. Bu meselenin en üzücü tarafı ise Yahudi’ye hizmet edenler Yahudi’ye hizmet ettiklerinin farkında değiller.

Şu anda Bir kısım işbirlikçiler İslâm’a hizmet ettiklerini Türkiye’yi ve Dünya’yı kurtaracağı yalanı ile Yahudi’ye hizmet, Türkiye’ye ve Türkiye’nin şahsında İslâm Dünyasına ve İslâmiyet’e ihanet etmektedirler.

Hiçbir kimse ülkesini kötülemez ve ülkeye zarar vermez.

Tarih boyunca Osmanlıya, Türklere ve İslâmiyet’e en büyük düşman İngilizlerdir.

İngilizlerin bu düşmanlığının temelinde Yahudi vardır.

İngiltere’de bir İngiliz hayatı boyunca 3 defa isim değiştirir. Yahudiler isim değiştirerek İngiltere’nin bütün kadrolarına sızdılar.

İkinci Dünya Savaşına kadar İngiltere süper güç idi. Yahudiler İngiltere’yi kullandılar.

İkinci Dünya Savaşından sonra üzerinde güneş batmayan İngiltere güneş görmeyen ülke oldu.

Yahudiler bu sefer ABD’yi kullanmaya başladılar.

İngiliz AKLI hep perde arkasında kalıp, parsayı toplamaktadır. Tarihten gelen müthiş bir tecrübeleri vardır

Londra'ya bu aklı veren güç ise, Kraliçe'nin akrabaları ve yıllarca Buckhingham Sarayı'nın yaverliğini yapan İngiliz ve ABD Merkez Bankaları'nın PATRONU Rotschild Hanedanı'dır.

Küresel Sermaye, ABD, AB, dünya medyasının tamamına yakını Mısır başta olmak üzere vesayet altındadır. İslâm ülkelerinin yönetimi, Türkiye’deki muhalefet, PKK, sosyal medya ve şirketler, vakıflar, bankalar Siyonizm’in emrindedir.

Bazıları ise kendi menfaatleri için kullanılmaktadır.

Yahudi ile Masonlar ikiz kardeşlerdir. Masonlar (Farmasonlar) Yahudi’nin, Siyonizm’in hizmetkârıdır.

Sadece İngiltere’de 6 bin Mason locası, 400 bin mensubu var idi. (Yıl 1962)

Yahudi D’izrâeli 2 defa İngiltere başbakanı oldu ve lordluk verildi.

D’izrâeli bir gün Avam Kamerasında elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek “ Bunu Türkler’ in elinden almadıkça Osmanlı’yı yıkamayız” dedi. Jön Türkler, Tanzimatçılar, Masonlar, İttihat Terakkiciler ve bilhassa CHP bu isteğini yerine getirdiler.

Şu anda Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi ve Türkiye’nin şahsında İslâm Dünyasını yıkmak işi içerideki işbirlikçilere verilmiştir.

İslâmiyet’in yasaklarını hiçe sayarak meşrulaştırdılar.

İçerideki işbirlikçiler Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyal kaos peşindedir. İsrail ve ABD adına ihanet içindeler.

Mahşer Günü nasıl hesap verecekler?

Osmanlı’nın İslâmiyet’e hizmeti Eshab-ı Kiramdan sonra gelir. Bugün Osmanlı’dan ayrılanlar rahat yüzü görmediler. Bu felaketlerin sebebi Osmanlı’ya ihanetleridir.

İsrail adına Türkiye’nin siyasi ve buna bağlı ekonomik, sosyal istikrarı bozulmak istenmektedir.

İnsanlık Tarihinde sürgünler, katliamlar, darbeler, feryat ve figanlar, dökülen kanlar, akan gözyaşları, sönmeyen bir ateş, durmayan fitne, entrika, fesat ve ihtilâl, göçler ve soykırımların hepsi İbranilerin, İsrail oğullarının, İsrail’in, İsrail lobilerinin ve Siyonizm’in eseridir. Bütün bu insanlık dışı işler, Yahudi’nin zimmet hanelerinde kayıtlıdır. Yahudi’nin zulmetleri gün ışığına çıkmalıdır. Bu Yahudi düşmanlığı değildir. Dünya barışı için zaruridir.

Yahudi İngiliz tarihine, içtimai ve siyasi hayatına istikamet vermiştir.

Geçmişte İngilizleri kullanan Yahudi şimdi ABD’yi kullanıyor. Ve yakında Çin’i kullanacaktır. Şimdiden ekonomik ve siyasi yatırım yapmaktadır.

İngiltere kraliçesi Victoria (Viktorya) Yahudi D’israeli’ye Lord Beacansfield unvanını verdi.

Bu kişi Primelbund isimli mason locasını kurdu.

ABD Başkanı Franklen Yahudilerin ABD için tehlikeli olduğu beyanatı vardır.

D’israeli devri Yahudilerin altın çağrı olmuştur. Londra’nın şarkı Yahudi mahalleriyle doldu.

D‘israeli İngilizlere şirin görünmek için Yahudi dinini (Museviliği) zahiren sözde terk etmiştir.

Yahudi dönmelerinin müşterek prensibi şudur: “ Bir Yahudi, dönme dahi olsa yine Yahudi kalır. Zira damarlarında akan kan esas olduğuna göre bu prensibe daima sadık kalınır.”

Yahudilerin İngiltere’deki hâkimiyetine karşı çıkan Gladiston 1880 seçimlerinde D’israeli’yi mağlup etti. İngiltere kraliçesi istemeye istemeye D’israeli’den ayrıldı. İngiliz hükümeti Yahudilerin eline geçtiği için halk tepki göstermişti.

Kraliçe Victoria(Viktorya) hamile idi. Doğumu İtalya’da yapacaktı. Londra’nın hahambaşı Doktor Herman Adler acele ve telâş ile başvekili ziyaret etmek istedi. İngiltere’de yazılı anayasa yoktur. Örf ve adet, teamüller, içtihatlar ve asırlar öncesi anlaşmalar vardır. Hahambaşı şayet kraliçe İtalya’da doğum yaparsa doğan İngiltere kral ve kraliçesi olamaz dedi. Durumu incelediler ve alelacele Victoria (Viktorya) İtalya’dan Londra’ya döndü.

D’israeli başbakanlıktan gitti ama hahambaşı kraliçenin sarayını mesken tuttu. Saraya sızan hahambaşı Prens Eduvard’ın kral olmasını sağladı.

Prens Eduvard (Edward) kral olmadan önce Sandrin Ghan şatosunda fevkalade bir hayat sürüyordu. Hiçbir kayıt ve şarta, teşrifat ve etikete tabi değildi.

Prens’in bu şatodaki arkadaşları dönme olmayan Yahudiler idi. Yahudi Sir Anton Rothschild (Roçild) ve kızı, Sir Ernest Cassel ve Baron Hirsch devamlı yanında idi. Bu Yahudilerin aileleri gelecekte Osmanlıyı yıkmakta büyük rol oynadılar.

Halkın üstünde Lordlar vardır. İngiltere’de asilzadelik asilzade olmayanlara da verilir. Ve çoğu Yahudi’dir.

Prens’in, Kral olmadan önce en yakını Yahudi Roçild idi. Bu aile dünyanın en zengin ailesidir.

Ayrıca Yahudi Ernest Cassel, Yahudi Baron Hirsh, Yahudi Samoel Speir, Yahudi Samoel Markus, Yahudi Jozef Filips, Yahudi Artur Kohen ve diğerleri Kral’ın en yakınları idi.

Bunlar Yahudi olarak yaşadılar. Yahudiler için hizmet ettiler.

Kral, Prens iken Macaristan’a av partisine davet edilir ama Yahudi Moris Fon Hirsch davet edilmediği için daveti reddeder.

Prens Eduvard’ı Rus Çarı davet eder. Çar, Yahudilerden nefret ettiği için daveti kabul etmez.

1 Ocak 1901’de Kral ölür ve Prens, Kral olur.

Kral olmadan önce Prensi, mason locasına kayıt edilerek mason (farmason) olur.

Mason locasında acayip kıyafetler içinde şu yemini yaptı:

“Kör bir itaat kendi kanıma karşı olsa da vatandaşlarıma ve en yakınlarıma karşı da olsa itaat, kör bir itaat…”

Mason merasiminde karanlıkta bir şey yatıyor. Üstadı azam “Öldür onu!” diyor. Prens kılıcını saplıyor.

İmtihan bitiyor. Yerdeki yatan insan değil, tüyleri kırpılmış kuzudur. Ama Prens, insan öldürdüğünü zanneder.

Yahudiler Bulgaristan’da devlete sızdılar ve Millet-i Sadıka’yı (sadık milleti) Osmanlıya düşman ettiler.

Ermeniler için de aynı senaryo işlendi. Ermenileri Osmanlıya karşı kışkırttılar.

Yahudiler, Osmanlıyı yıkmak için Birinci Dünya Savaşını çıkardılar.

Hitler Yahudi idi. Yahudi, Yahudi anadan doğan sayılır. Baba Yahudi olsa bile ana Yahudi değilse doğan Yahudi sayılmaz.

1960’lı yılların başında yabancı bir araştırmacı yazar Hitler’e çoğu Amerikalı Yahudi iş adamlarının son derece büyük para yardımı yaptığını vesikalarla açıklıyordu. O eser Türkiye’de ve dış ülkelerde piyasadan kısa sürede toplandı. Toplayan ise Yahudiler idi.

Hitlerin Yahudilerin açıkladığı gibi Hitler milyonlarca değil ama yüzbinlerce Yahudiyi katletti. Bu katliamın arkasında kim vardı? Ama bu katliam Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e göçü için yapıldı. İsrail’in devlet olarak kurulması için nüfusa ihtiyaç vardı.

Yahudi son derece kurnaz ve hilekârdır. Niyetini gizler ama neticeye ulaşır.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları insanlık için tarifi mümkün olmayan felaketlerdir. Her iki savaşı çıkaran da Siyonizm (Yahudi) dir.

Birinci Dünya Savaşı Osmanlıyı yıkmak gayesi ile; İkinci Dünya Savaşı ise Filistin’de İsrail’in kurulması için çıkarıldı.

Asırlarca İngiltere devletine tıpkı bu işbirlikçiler gibi sızan Yahudi, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı’nın, İkinci Dünya Savaşı ile İngiltere İmparatorluğunun yıkılmasına sebep oldu.

İngiltere asırlarca Osmanlının, İslâmiyet’in ve Türklerin en büyük düşmanı oldu. İngilizlerin bu düşmanlığının kaynağı nedir? İngiliz Sarayından, Avam Kamarasına, bürokrasiye, medyaya sızan Yahudi bir nevi İngiltere’yi işgal etmiştir.

Yahudi, Osmanlı, İslâmiyet ve Türk düşmanlığında İngiltere’yi kullanmıştır.

İkinci Dünya Savaşından sonra Yahudi ABD’ni medya, lobiler, bankalar, üniversite, bürokrasi, Pentagon, Kongreyi, Neo Conlar ve bazı kiliseleri işgal etmiştir. ABD’yi ise yakın gelecekte Yahudi yıkacaktır. Ömrü olan bunu görecektir. (İNŞAALLAH)

Yahudi, Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerinde “irtica” yaygarası çıkarırlar ama dünyada 2 din devleti vardır. İsrail ve Vatikan’dır.

Dönmelerin bir Yahudi ayrıca o ülke ismi vardır. Mezarları ayrıdır. Her ülkede fesat, fitne, entrika kaynağıdır. Ülke dışı ile irtibatlıdırlar.

1908 Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki felaketlerin arkasında Yahudiler vardır.

İngiltere’de Yahudilerin vatandaşlığa kabul kanunundan sonra Lord, Baron ve Kont olmuş. Avam Kamarasına girmiş, köprübaşlarını işgal etmiş, bütün haklara sahip olmanın ötesinde İngiltere’nin en zengin zümresi olmuştur.

Fransa ve Almanya’da hükümdar ailelerine karşı tepki ve 1848 ihtilâllerini Yahudi çıkardı. İngiltere hariç tahtları deviren güçlerin arkasında Yahudi vardır.

Fransa ihtilalinin mimarı da Yahudilerdir. Onların vazifesi ülkeleri ve dünyayı Yahudi’nin dünya hâkimiyeti için karıştırmaktır. Akan gözyaşı ve dökülen kanlar onları sevindirir.

İngiliz Parlamentosuna giren Yahudilerin dinlerinin muhafaza için Parlamento’da yapılan “yemin” 22 Mart 1857 yılında 149 muhalif ve 297 kabul reyi (oyu) ile Yahudiler için değiştirildi.

Mason localarına siyasiler, bankacılar, iş adamları, din adamları, ilim adamları üye oldular. Mason locaları Yahudi’nin emrindedir.

Türkiye’de masonların rolü Osmanlı ve Cumhuriyet devrinde çok önemli makamlarda idi.

Ak Parti iktidarına kadar Cumhuriyet tarihinde dışişleri bakanlarının çoğu “mason” idi. Cumhurbaşkanlarında da bazıları mason idi. Bakan sayısı ise sayılamayacak kadar fazladır.

Tanzimat’tan 1923’e kadar Osmanlı üst düzey bürokratları, vezir ve sadrazamların bazısı mason idi. Azda olsa Şeyhülislâm masonlar da vardır.

CHP iktidarı devrinde devletin kilit noktaları mason ve dönmelerin işgali altında idi.

“İskoç locasına bağlı bütün ecnebi mason muhaliflerini zehirlerini hep İngiltere’den alıp etrafa dağıtırlar.”

ABD’de doları bir Yahudi bankası basmaktadır. Kenndy başkan olunca bu işi merkez bankasına verdi. Yahudi lobisi ve Teksas cuntası Kenndy’i suikast ile Dallas’ta ( Teksas) katletti.

Kenndy’in yardımcısı ve Teksas cuntası üyesi olan Johnson’un başkan olunca ilk icraatı dolar basımını Yahudi bankasına vermek oldu.

1970 başlarına kadar bankaya giden doların değeri kadar altın alıyordu. Şimdi ise bu uygulanmıyor. Çünkü dolar karşılıksız.

Geçmişte ABD başkanlık seçiminde seçim kampanyasında bir başkan adayının itirafı şöyledir: “Yahudi lobisini karşısına alan siyasi hayatını intihar etmiş olur.”

ABD’nin 1 (bir) doları aslında Yahudi’nin parasıdır. Bir dolarda 8 sembol 8 sırrı ifade eder.

1. “ Büyük Mühür” Siyonizm’in şifresidir. ( The Great Seal)

2. “ Çağların Yeni Düzeni Yahudilerin Dünyaya Hâkimiyeti (Novus Ordo Seclorum )

3. “Beş Köşeli Yıldız” İsrail bayrağında bulunan ünlü “DAVUT (A.S) Yıldızını temsil eder. “Dolar Yahudi parasıdır işaretidir.”

4. “ ÜÇGEN masonik bir sembol olup KABBALAYA dayanmaktadır.” (putperestlik ve para severlik alametidir.)

5. “ONÜÇ BASAMAKLI PİRAMİT” (13 fonksiyonlu dünya devleti olan masonizmin örgütlenme kademeleridir.)

6. “GÖZ” Tevrat kaynaklı olup her şeyi gözetleyen “ Derin Dünya Devleti’nin” merkezidir.

7. “1377 Masonlar köklerini tapınak Şövalyelerine dayandığından, kendilerinin 700 yıllık bir geleneğin mirasçıları kabul etmektedirler. Buradaki sır be şifre Siyonistler şeytani amaçlarına savaş ve terörle gidecektir.

8. “ANNUIT COEPTIS” Latince bir kelimedir ve manası; “ Bizim meselemiz plan ve başarıyla tamamlanacaktır.” Siyonist Yahudilere moral ve ümit vermek için. Bir dolar Siyonist sermayenin sömürü belgesidir.

Yahudi’nin asırlarca stratejisi güçlü devletlerin etrafında dolanır ve bunların içine sızarlar. Osmanlı ve İngiltere şimdi ise ABD ve yakında Çin.

Yahudi’nin hâkim olduğu ABD, 2006 yılında ABD dışındaki ülkelerin medyasını kullanmak için 400 milyon dolar harcadı.

“Yeryüzünü adeta bir ( kan okyanusu) haline dönüştüren Amerika ( kin ve nefret tohumları) üzerine inşa ettiği küresel saltanatını devam ettirebilmek için 400 milyon dolar ödenek ayırdığı işbirlikçi medyayı ( beyin yıkama) aracı olarak kullanıyor.

Son birkaç asır çıkan savaşları İngiltere, Yahudi çıkarmıştır.

Çarlık Rusya’sını yıkan Yahudi’dir. Komünist ihtilalinin lideri Troçki, Lenin, Stalin Yahudi kanı taşıyordu. İlk kurulan bakanlar kurulunda, bakanların çoğu Yahudi idi.

Yahudi (Siyonizm) son derece tehlikelidir. 31 Mart Vakası onun pisliğidir. Osmanlıyı yıkan o’dur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşını çıkaran da o’dur.

Filistin’de devlet kuran Yahudi bu imkânı İngiliz hariciye vekili Balfour’un 17 Kasım 1917 tarihli beyannamesinden sonra elde etmiştir. Filistin’e haksız zulüm ve işkence ile yerleşen Yahudi’nin gözü “Nil’den Fırat’a büyük İsrail” ve “ Yahudi’nin Dünya Hâkimiyeti”. Güçlü Yahudi Devleti hedefinin önünde en büyük engel Türkiye’dir.

Türk ve Kürdün kardeşçe yaşaması İsrail’in hedeflerini bozar. Aslında Büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan projelerinin arkasında İsrail ve ABD vardır. Her ikisi de Büyük İsrail hedefine giden yolda ara hedeflerdir.

Çözüm Süreci başarılı olursa, Güneydoğu tarım, turizm ve sanayi ile Türkiye’nin en zengin ve halkın refah seviyesi Marmara ve Ege’den fazla olur. Refah seviyesi son derece yüksek olan bu bölgenin gençleri dağlarda terörist olmaz. Dünya nimetlerini ayağı ile itmez.

Birkaç yıl önce İsrail’de bir gazete yazarının görüşü beni hayrete düşürdü. İsrailli yazara göre dünyada 2 Yahudi devleti vardır. Büyük Yahudi devleti Türkiye, küçük ise İsrail’dir. Ve yazara göre 1923’ten bu yana Büyük Yahudi olan Türkiye giderek Büyük Türkiye haline dönüşmektedir.

Osmanlı ulu bir çınar idi. Jön Türkler, Tanzimatçılar, İttihat terakki bunların içine sızan masonlar ve Yahudiler Türklerin maddi gücünü imha ettiler. CHP ise manevi gücünü imha etti. Ulu çınar salondaki Japon ağacına dönüştü.

Menderes bu Çınar’ın tohumunu ekti, idam edildi.

Bir dahi olan ama kadrosu güçsüz olan Özal bu tohumu filiz haline getirdi. Küresel sermaye ve faiz lobisinin uşağı medya O’nu önce yıprattılar ve sonra zehirlediler.

Erdoğan bu filizi fidan haline getirdi. Ve 1699 Karlofça Antlaşmasından 2008 yılına kadar iç ve dış vesayet altında olan Türkiye ilk defa bağımsız oldu.

İçerideki muhalefet eden işbirlikçilerin ( Yahudi ) için ülkeye ihanet ettiği inkârı mümkün olmayan bir gerçektir.

Muhalefet, bazı sermaye ve diğerleri önlerine konan hedeflere ulaşmak için, Yahudi’ye dolaylı olarak hizmet ediyorlar.

Geçmişte yaşananların bir şahidi olarak Menderes’e, Özal’a yapılan iftiralar, hakaretler ve itibarını düşürmek gibi her türlü faaliyetler yapılmaktadır.

Onlara göre suçu Tüp Geçit yapılmasına vasıta oldu. ALLAHü Teâlâ’nın ihsanı ile 2 tüp geçit yolda. İstanbul Kanalı, dünyanın en büyük havaalanı ile Frankfurt, Londra ve Paris havaalanlarını ikinci kümeye düşecektir. AB kriz içinde kıvranırken Türkiye’de kriz yoktur. Halkın milli iradesine saygılı, darbe mahsulü 1982 Anayasası yerine demokratik bir anayasa istemektedir. Ekonomi gelişiyor. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda gelişmeler var. Halkın efendisi değil hizmetkârıdır. Ve 1923’ten bu yana ilk defa Türkiye, Türkiye dışındaki ülke ve meselelerle ilgilenmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ( Beşli Çeteye) ABD, İsrail ve AB’nin çifte standardına karşı sesini çıkaran tek İslâm ülkesidir. Türk- Kürt, Sünni- Alevi, Dindar- Laik hepsinin huzur ve refah içinde yaşamasını istiyor. İç ve dış güçlere göre bunlar ve benzeri onlara göre suçtur.

“ Ya Yahudi’yi tanıyacağız ya da o’nun zulmüne maruz kalacağız”

Siyonizm ırkçı ve sömürgeci bir ideolojidir.

“ İslâmiyet ırklar arasında en ufak bir ayırım yapmadığı gibi, farklı inançlardaki insanlarında aynı toplum yapısı altında barış ve huzur içinde yaşamalarını teşvik eder.”

Siyonistlere göre “ Filistinliler iki ayaklı hayvanlardır.”

Büyük Ortadoğu Projesi (Planı) İslâm ülkelerini bölme projesidir. Irak 3’e, Suriye 4’e bölünecek, ( Irak- Suriye- İran- Türkiye’den) çalınacak arazilerle Büyük İsrail Planın ana hedefi için Kürdistan kurulması. (Türkiye- Azerbaycan- İran’dan) çalınacak arazilerle Ermenistan, Pakistan’da Doğu Pakistan’ı bölerek Bangladeş devletini kuran güçler bu sefer Pakistan’da Balochistan devleti kurmak başlıca hedeftir.

Bilderbeg Örgütünün kurucusu ünlü iş adamı “ Rockfelller” dir. Dünyayı yöneten gizli örgüt bir nevi “ Gizli Dünya Hükümeti”dir. Toplantıda konuşulanlar ve alınan kararlar gizlidir. O yıl içinde darbeler, iktidar değişimi, savaşlar gibi kararlar alınır. Mesut Yılmaz bu örgüte katıldı ve partisinin genel başkanı oldu. Erdal İnönü, Demirel katılanlar arasındadır. Yahudi’nin emrinde masonik bir örgüttür. Görünmeyen iktidarın Dış İlişkiler Konseyinin bir bölümüdür. CIA ve MOSSAD ile çok yakın ilişkisi vardır.

İsrail sınırları daima tek taraflı yani kendisi çiziyor.

Tarihi bir gerçek kanlı Mora isyanını masonlar çıkardı. Yunanistan’ın bağımsızlığı mason biraderlerin eseridir.

“ Şu andaki şartlar Türkiye’yi bir kere daha tarihi misyonunu yerine getirmeye zorluyor.” Evet başta İsrail ve ABD ve diğerleri bunu önlemeye çalışıyor.

“ İsrael Şamir bir Rus Yahudisi. Filistin topraklarına giderek Yafa kentine yerleşmiş gazeteci, yazar. Tel Aviv’de bir rüya gördüğünü nakleder. Savaş elbiselerini giymiş bir meleğin (Ona göre)karşı duvara 3 kelime yazdığını görmüş. (Mene, Tekel, Ufarsin) yani imtihandan geçtiniz ve kaybettiniz! Şamir şöyle yorumlamış; “Ya Ninova halkı gibi tevbe edip kurtulacağız, ya da Sadom kenti ahalisi gibi helak edileceğiz” diyor.

Siyonizmin görüşü ise: “ Hasım (düşman) yalnızca yenilgiye uğratılmakla kalmamalı iyice ezilmelidir ki Yeni Dünya Düzeninin dersi öğretilsin. Patron biziz, sizin göreviniz ise pabuçlarımızın (ayakkabılarımızı) parlatmaktır.”

Mason Locaları, Bilderberg, Rotary, Lions, B’nai B’rith ve diğerleri Siyonizm’in emrindedir.

Yahudi (Siyonizm) ve İsrail asla küçümsenmemeli ama tedbirler alınmalıdır.

“ Korkaklıkta ar ve zillet, ileri atılmakta şeref ve izzet vardır !”

Siyonizm’in stratejisi savaş, terör, iç savaştır. Barış ise asla

Muhalefet barış ve huzura zarar verebilir. Hiç iktidar olamama düşüncesi ile akıllar devre dışı kalabilir. Ve istemeyerekte olsa İsrail ve ABD’nin oyununa hizmet edebilirler.

Masonlar kendilerini şöyle savunurlar: “ Mason locaları düşünce mabetleridir.”

Osmanlının yıkılışında hadiselerin perde arkasını incelediğimizde ise : “ Mason locaları aynı zamanda kadro yetiştirip, ihtilal örgütleyip, Batılı devletlerin desteğiyle devlet kuran merkezlerdir.” Bunu misalleri çoktur.

“ Mora İsyanı Türk- Osmanlı tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu isyandan sonra başta İngiltere olmak üzere Batılı Devletler Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğüne karşı açık bir siyaset yürütmeye başladılar. İsyandan sonra başta İngiltere ve Çarlık Rusya’sı olmak üzere Avrupa’nın desteğiyle eski Yunanlılarla kan bağı olmayan Yunanistan adında bir devlet kurdurlar. Ve bu devlet ilerleyen yıllarda Türk- Osmanlı toprağını sınırlarına katarak büyüdü…”

“ Hıristiyan âlemi tümüyle kardeş sayarak (Buonu Kuzinos) Kardeşlik Birliği adlı örgüt kuruldu.

İstanbul Rum Patriği Grigorios V. Mora İsyanını desteklediği için suçlu bulundu. Sadrazam Benderli Ali Paşa’nın Patrikhane’ye yaptığı baskında şu belgelerin bulunduğu belirtilir:

“ Moralı asi kaptanlara yazılan mektuplar

İstanbul’daki hazırlıklar için verilen bilgiler

Dış İşleri Bakanlığı’nın maiyetinde çalışan Fenerli Rum Beylerinden alınan Devlet’in gizli hazırlıkları

İngiliz ve Fransız elçiliklerinden edinilen bilgiler, özellikle Rusya’daki safhaları

Odesa’daki Filiki Eteryan merkezinden silahlar

Dünya Ortodoks âlemine yazılan beyannameler ve yardım makbuzları”

Patrik asıldı, Mora isyanı durdurulamadı.

15 Ocak 1822’de bağımsızlık ilan edildi.

Menfaatleri gereği birbirine düşman olan İngiliz, Rus ve Fransız donanmaları Osmanlı Donanmasını ( Navarin)’ de imha ettiler. Navarin faciası 20 Ekim 1827

Rusya 24 Nisan 1828’de Osmanlıya savaş açtı. 14 Eylül 1929 Edirne Barışı ile sona erdi. 24 Eylül 1829’da Yunanistan diye sanal bir devlet ortaya çıktı.

Yunanistan Mason Büyük Locası’na göre; Filiki Eterya’yı masonlar kurdu ve Osmanlının parçalanmasında, Yunanistan’ın kurulmasında kiliseyle birlikte mason locaları da büyük rol aldı.

Yunanistan Büyük Mason Locası’nın yayın organı Pisagor Dergisi’nin Temmuz- Aralık 1990 tarihli 32 ve 33uncü sayılarında masonların Yunanistan’ın kurulmasında ve Osmanlı’nın parçalanmasında faaliyetleri anlatılır.

Osmanlı’dan ilk parça Yunanistan’dır.

Bazı Yunanlı tarihçilere göre Anadolu’dan Yunanistan’a mübadele ile giden Rumlar ile Mora Adasındaki Rumlar altın çağını Osmanlı Devrinde yaşamıştır.

Dünyadaki bütün ülkeler içinde gelişmekte olan ülkelere en fazla yardım yapan üçüncü ülkedir.

Türkiye’de 2 milyon Suriyeliyi bağrına basan Türkiye 5,5 milyar dolar harcamıştır. Dışardan gelen yardım sadece 250 milyon dolardır.

T.G. Djuvara (Romen Devlet Adamı, Diplomat) yazdığı eserde Türkiye’yi (Osmanlıyı) parçalamak için 100 planı belgelerle açıklamaktadır. Bu eseri Osmanlı Mebusan Meclisi azası Emir Şekip tercüme etmiş ve bugünkü harflere göre Yakup Üstün tercüme ederek 1979 tarihinde Damla Yayınevi basmıştır. Arapça eserden Fransızca aslı ile karşılaştırılarak tercüme edilmiştir.

Bu gün ise çok sayıda Türkiye’yi bölmek için yasadışı örgütler vardır. Bunlar içinde en şerlisi ise MOSSAD ve CIA emrindeki malum yapıdır.

Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarına göre seçimdeki hezimetlerini hisseden CHP ve ülkeyi bölmek isteyen işbirlikçiler PKK ile görüşmektedir.

65 yıldır iktidar olamayan ve olması da mümkün görülmeyen CHP ülkenin aleyhine her türlü çılgınlığı yapabilir.

Türkiye’yi yıkmak için Yahudi, Hıristiyan, Putperest ve ateist ittifak içindedir. Malum yapı ise ise bunların maşası, taşeronu ve uşağıdır.

Geçmişte Tevfik Fikret;

“ Yırtılır ey kitab-ı köhne (!) yarın

Medfen-i fikr olan sahifelerin”

Diyerek Kur’an-ı Kerim’in sahifelerinin yırtılacağını söylüyordu.

CHP daha kötüsünü söyledi ve 1000 yıllık Türk- İslâm Medeniyetini yıktı. “ Mahşerde her helalin hesabı ve her haramın azabı vardır.” Türk-İslâm Medeniyetini yıkanlar, geçmişte ve şu anda ve gelecekte destekleyeceklere ise elbette hesabı sorulacaktır”

Batıyı taklid, muasır medeniyet, çağdaş olmak bunlar sadece kılıftır.

Batının iç yüzünü binlerce delil ile göstere bilinir. Ben sadece birkaç misal vereceğim.

Bir İtalyan marşının birkaç mısrası şöyledir:

“ Anne duanı et, ağlama bilâkis gül ve düşün. İtalya beni çağırıyor, Trablus’a neşe içinde gidiyorum. Mel’un milleti (Türkleri), ezmek, İslâm dini ile savaşmak için gidiyorum.

Kur’an-ı mahvetmek için bütün gücümle savaşacağım…

Biri sana çocuğun için neden yas tutmadığını sorarsa (O İslâm dini ile savaşırken öldüğü içindir) de! “

İngiliz Generali Nelson Kral Edward’a yazdığı mektupta şöyle diyor: “ Ayaklanan Müslümanları yakmakta veya diri diri derilerini yüzmekte bizi serbest bırakacak kanunlar çıkartmalıyız. Çünkü içimizde yanan intikam ateşi yalnız idam etmekle sönmüyor.”

İki defa başbakan olan Yahudi asıllı D’israile (Gladstone) Avam Kamarasında kürsüde şöyle diyor: “ Kur’an yeryüzünden kaldırılmalı, Müslümanların elinden alınmalı ve Avrupa Müslümanlardan temizlenmeli.” Ve bu Yahudi’nin istediğini Jön Türkler, Tanzimatçılar, İttihat Terakki ve CHP yerine getirdi. Yahudi başkasını asırlarca kullanmıştır. Kullanılan kime ve neye hizmet ettiğini bilmeden ve tıpkı bugünkü malum yapı Yahudi’ye hizmet ettiğinin farkında değildir.

Lord Salisbury ise; “ Hilâl haçtan ne aldıysa geri verilmeli, aksi olmamalı.”

Haçlı Ruhu asla sönmemiştir. Zaman ve şartlara göre sadece şekil değiştirmiştir.

Kur’an-ı Kerime hakaret eden Tevfik Fikret’in oğlu Haluk papaz olarak öldü.

Osmanlı “ Nizam-ı âlem” idealine sahipti. 1923-1950 CHP iktidarı halkı “ Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sloganı ile uyuttu.

“ İslâmiyet zuhur ettiği günden bu yana âdeta Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin ufkunu kapatmıştır. Kişilere ve milletlere kazandırdığı köklü dinamizm ile ruhlarda ve kafalarda derin inkılâplar yapmaz yeni bir nizam yeni bir kültür, yeni bir ilmî anlayış ve yeni bir medeniyet doğmasına sebep olmuştur. Bu ilahî nuru karartmak isteyen çeşitli Haçlı teşebbüslerinin karşısına 9 asır Türk sultanları çıkmıştır.

Yetiştirdiğimiz nesillere bütün Türk Hükümdarlarının ve Hakanlarının gayretinin küffarın heveslerini kursağında bırakmak olduğunu,

Hepsinin “ İlây-ı Kelimetullah” gibi yüce bir idealin peşinde koştuğunu,

İslâm ile büyüyüp yüceldiğimizi, her başarının iman gücü ile olduğunu,

Ecdadımızın kuru ve boş bir cihangirlik davasında olmadıklarını, (Hilal- Salip) kavgasının bir zihniyet ve medeniyet kavgası olduğunu Jön Türkler, Tanzimatçılar, İttihat Terakki ve CHP unutturdular.

Nesiller cahil, idealsiz, nefsine düşkün, kendi kimliklerine, mazisine, dinine ve medeniyetine düşman yetiştirdiler.

Çok azda olsa milli kimliğimize dönüş olmaya başlandığı için iktidara düşmanlar.

Korkuları yeniden Türkiye bölgede güce, dünyada nizâm-ı âlem idealini Batı’dan alır endişesidir.

Batı Medeniyetinin potasında eriyip, milli ve manevi değerlerinden kopmuş sözde aydınlar kendi devletine, padişahına, Halifesine, Balkanlı komitacılarla, çetelerle, Siyonist Yahudilerle birlikte küfürler ve hakaretler savuruyorlardı.

Batıcıların, Yahudi’nin, komitacıların bir gayesi vardı. Bizimkiler ise sadece alet idi. Bugünkü işbirlikçiler gibi vasıta olarak kullanılıyorlardı.

Dün Batılılar ve Yahudi koca bir imparatorluğu yıkıp, bölüşmek için Haç’ın karşısındaki en büyük engeli ortadan kaldırmak gayesi ile bu faaliyeti güdüyorlardı. Bugün de, bu gayeyi bırakmış değiller. İçerideki işbirlikçiler, PKK, muhalefeti kullanıyorlar. Bunca Batılılaşma gayretlerine, Batıya yamanmalarına ve maymun taklitçiliğe bizi biz yapan değerlerden çok şey feda etmemize rağmen Batının ve Yahudi’nin gayesi değişmemiştir. Sadece üslubu, taktiği değişmiştir.

Dünya Yahudiliğinin (Siyonizm’in) köprübaşı İngiltere’dir.

Çeşitli millet ve dinden olan mason locaları ise en büyük güçleridir.

Yahudi Montague Lloyd George’un muavini ve petrol kralıdır.

Kral Albert Edward talebe iken mason locasına katıldı. Prens iken 33 üncü (son derece) verildi.

İngiltere mason localarının resmi organı “ Freemasons Cronicle” , “ İngiltere’nin azameti masonların yani Yahudilerin eseridir.”

Defalarca Londra Belediye Reisi Yahudi oldular. Yalnız bu değil İngiliz Başsavcısı, Hong Kong Umumi Valisi, Avusturalya Baş Savcısı, Güney Afrika Başkenti Valisi Yahudi idi. ( Yedinci Edward)

Basel şehrinde Siyonist Kongresinde şu karar alındı. “ Türk İmparatorluğunu parçalamadıkça Filistin’i elde etmek, İsrail devletini kurmak mümkün değildir.”

Siyonizm bu hedefine ulaşmak için önünde en büyük engel Sultan İkinci Abdülhamid Han idi. Sözde aydın Türk- Osmanlı- Sultan- Hilâfet düşmanı bu kişiler ilk işleri Sultanın itibarını düşürmek olmuştur. Aynı metod Menderes, Özal ve Erdoğan’a yapılmıştır.

M.Necati Özfatura/Türkiye Gazetesi


10 Haziran 2015 Çarşamba

SERMAYESİZ ZENGİN OLMANIN YOLLARI : F A İ Z T U Z A Ğ I / BEREKET ADASI : Mevcut ekonomik problemlerin ilki elinizdeki “Faiz Tuzağı”dır. Problemleri net olarak tanımlamak ve göstermek çözümlerin ilk adımıdır. Çünkü sorunların net olarak görülebilmesi, çözümlerin de kavranabilmesine yardımcı olur. Aksi takdirde, çözümün nedeni dahi tartışılır hale gelebilir ve insanlar çözümün eleştirilerini gerçek problemlerden habersiz yaparak komik ve bilgisiz duruma düşebilirler.





Bu çalışma, Prof. Dr. Mete Gündoğan hocanın “Faiz Tuzağı” adlı kitabı temel alınarak hazırlanmıştır. Hiçbir ticari hedefi yoktur. Konu ve anlam bütünlüğü bozulmadan, ticari olmamak kaydıyla kopyalanabilir, çoğaltılabilir ve dağıtılabilir.

Faiz Tuzağı


Daha önce Faiz Tuzağı kitabından esinlenerek yazdığımız Issız Ada Hikayesinin orijinali video olarak çıkmıştır. Okuyucularımıza tavsiye ederiz.

2. BATAN GEMİDEN KURTULANLAR

“Five Star”, okyanusta beklenmedik bir fırtınaya tutulur. Fırtına gittikçe şiddetlenir, dalgalar büyüdükçe büyür ve neticede deniz koca gemiyi yutar.

Sadece beş kişi kurtulmuştur. Küçük bir sandal ve birkaç parça eşya ile bitkin bir şekilde bir adaya ulaşırlar.



3. BOLLUK VE BEREKET ADASI

İyice kendilerine geldikten sonra ilk işleri uygarlıktan çok uzak olan bu adayı keşfe çıkmak olur.

Keşif neticesinde moralleri epey düzelir. Çünkü ada, adeta bir bolluk ve bereket adasıdır. Allah’ın lütfu ile her türlü doğal kaynak ve zenginlik vardır.



4.GERÇEK ZENGİNLİK



Hep birlikte çalışırlar. Yollar, çevre düzenlemesi ve bahçeler derken yavaş yavaş adaya yerleşmeye başlarlar.

Herkes çalışır, üretir, tüketir. Aralarındaki alışverişi takas yoluyla düzenlerler.



5. TEKNİK BİR PROBLEM

Ancak takasın, yani malın diğer bir mal ile değiştirilmesinin uygun olmayan birçok yönü vardır. Böyle durumda ise işler iyice karışmaktadır. Refahın nasıl üretileceğini bilirler ama onun bir sembolü olan paranın nasıl üretileceği ve sisteminin nasıl işletileceği konusu onların bilgisi dışındadır.

Kendi kendilerine hep;

- “Ah keşke içimizden biri bu işten anlasaydı, bir bankacı olsaydı mesela, ne iyi olurdu”

diye hayıflanıp dururlar.



6. DIŞARIDAN GELEN BİR KONUK



Bir gün sahilde, uzaktan küçük bir kayığın kendilerine doğru gelmekte olduğunu görürler. Kayıkta Zalımon isminde bitkin bir insan vardır.

Zalımon’un gemisi batmış sadece kendisi kurtulabilmiştir. Yanında da,

- “ Sadece özel eşyalarım var” dediği kapalı bir sandık vardır.

Ada sakinleri de ona kendi başlarından geçenleri ve yaptıklarını anlatırlar.

Zalımon onlara,

- “Ben finansörüm, memleketimde bir banka işletiyordum”

“Hakikaten çok şanslıymışsınız. Benim özel eşyalarımın bulunduğu şu sandıkta altın ve kağıt – kalem var”

der ve bunların da bir para sistemi yerleştirmek için yeterli olduğunu söyler.



7. SİSTEM YERLEŞİYOR

(TUZAK KURULUYOR)

Elbirliği ile, Zalımon’a hemen işlerini yürütecek bir ofis yaparlar.

Ada sakinleri Zalımon ile birlikte bir hesap yaparak adadaki ticaretin yaklaşık 1000 lira ile yürütülebileceğine karar verirler. Zalımon da Hiç vakit kaybetmeden kişi başı 200 lira hazırlar.



8. PARANIN GERÇEK SAHİBİ KİM?

Zalımon ada sakinlerini toplayarak;

- “Arkadaşlar bu para altını temsil eder. Altının sahibi de ben olduğuma göre, bu para benim paramdır. Lakin bu parayı hesapladığımız gibi 200’er lira olarak size borç vereceğim. Sizler onu istediğiniz gibi kullanacaksınız. Bu kullanım karşılığında paranın kirası (payı) olarak bana yıllık % 7 faiz vereceksiniz.” der.


9. ADA EKONOMİSİ CANLANIYOR


10. BU HESAP YANLIŞ:NASIL OLDU DA FARKEDEMEDİK!

Para ile birlikte adadaki ekonomi canlanır ama çok uzun sürmez. Yıl sonu yaklaşırken bazı suratlar asılmaya başlamıştır! Mesela Sadullah’ın işleri iyi gitmemiştir. Yıl sonunda 200 lirayı 14 lira faizi ile birlikte geri vermesi gerekmektedir. Halbuki bu kadar parası yoktur.

Bu para sistemi ile ilgili bir terslik hisseder. Kendi hesabı başkalarının hesabı derken, olayı bir bütün olarak düşünmeye başlar. Bütün rakamları önüne koyduğunda, birden, çok enteresan bir şey fark eder. Heyecanla, “tabi yaa, işte bu” diye haykırır. İçinde bulundukları para sistemi yanlış bir matematiğe oturtulmuştur. Rakamları alt alta yazdığında olay gayet net olarak görülür;


Şahıslar Zalımon’un Verdiği Para Ödenecek Faiz (%7) Toplam Geri İstenen Miktar

Haydar 200 14 214
Selehattin 200 14 214
Kemal 200 14 214
Meryem 200 14 214
Sadullah 200 14 214


Genel Toplam 1000 70 1070

1070 – 1000 = 70 ???!

Zalımon herkese 200 lira vermiş ve % 7 faiz istemektedir. Sadullah 214 lirayı denkleştirememişti ama içlerinden birileri denkleştirebilirdi.

Esas problem şudur: Zalımon sisteme toplam 1000 lira vermiş ve geriye 1070 lira istemektedir. Tüm ada sakinleri sahip oldukları paranın hepsini geri verseler 1000 lira yapar. 70 lira her halükarda eksik kalacaktır. Adadaki toplam para olan 1000 lira, kendi kendine 1070 lira olmaz.

Hemen hep birlikte Zalımon’a gider ve durumu izah ederler.

O da,

- “Dostlarım görüyorum ki “214 lirayı geri vermemiz imkansız” diye bir hesap hatasından bahsediyorsunuz. Ama ben sizden ana parayı geri istemiyorum ki! Kişi başına düşen 14 liralık faiz borcunuzu ödeyin yeter. Mevcut durumda herkes bunu kolaylıkla öder herhalde!” diyerek onları ikna eder.



11. KAOS ADASI

Zalımon düzenli olarak faizlerini alır. Her geçen gün, faizlere verilmek üzere, piyasadan para çekilmektedir.

Her şey pahalılaşır ve adada hayat çekilmez olur.

Ada halkı tekrar bir araya gelerek bankerleri Zalımon ile bu konuyu bir kez daha görüşmeye karar verirler.



12. TAZE PARA: BORÇ

Çözümün yine bu sistemde yattığını söyleyen Zalımon;

- “Meraklanmayın bende varolan altın daha fazla para basmaya yeterlidir. Madem para yok, parasız kaldık, sana borç, faiz ödeye ödeye paraları bitireceğiz diyorsunuz, o halde size tekrar 200’er lira hazırlayıp vereyim” der.

Ada sakinlerinin “bu da yeni bir borç olacak” diye kızmalarına karşılık Zalımon;

-“Elbette, yıllar geçtikçe borcunuz artacak ama aynı zamanda çok çalışmanız neticesinde gelirleriniz de artmış olacak. Siz, gelirleriniz ile borcunuzu yöneteceksiniz” der.



13. BASIN YAYIN KONTROLÜ VE İÇ HUZURSUZLUK



Zalımon ada sakinlerinin tavır ve davranışlarından, tartışmalarından, ne tür görüşlere sahip olduklarını anlar.

Vakit kaybetmeden, biri “Liberal” diğeri “Muhafazakar” isimli iki gazete çıkarır.

Ada sakinlerinden her biri zamanla kendi düşüncelerine uygun olan bu gazetelerden almaya veya katkıda bulunmaya başlar. Böylece hem kültürel gelişmelerini pekiştirirler hem de içinde bulundukları sıkıntıların nasıl çözüleceği konusunda bilgilenirler! Arada bir, birbirlerinin fikirlerini de gazetelerinde acımasızca eleştirirler.



14. BORCA DAYALI PARA SİSTEMİ



Sadullah, kurulduğundan beri bu para sistemindeki gariplikleri takip edip olayın ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Bu durum, rüyalarında bile kendisini meşgul eder.

- “Ne bekliyorduk, ne oldu. Ürettiğimiz mal ve hizmetleri takas ederken yaşadığımız zorlukları ortadan kaldıracak bir ölçü aracı arıyorduk, daha sıkıntılı bir duruma düştük. Halbuki olması gereken, sistemdeki paranın üretilen mal ve hizmetleri temsil etmesiydi o kadar. Ama şu andaki para Zalımon’un altınlarını temsil ediyor.”

- “Ölçü ?! Mal?! Para?!, Evet, evet işte bu. Yanlışlık burada!”

Diyerek heyecanla çalışmasını sürdürür,

- “Para, sahip olunan zenginliğin ölçüsü ve değişim aracıdır. Para, bir semboldür, mal değildir.”

- “Faiz. Sistemdeki parayı mal haline getiriyor. Çünkü faiz, sistemdeki paranın asıl fonksiyonunu yani ölçü ve değişim aracı olma özelliğini bozuyor. Mizanı bozuyor. Sistemdeki parayı rakam olarak çoğaltmasına karşın, alım gücünü azaltıyor.”

Sadullah,

Hemen ada halkını toplar ve onlara içinde bulundukları borca dayalı zulüm düzenini heyecanlı bir şekilde izah etmeye başlar;

- “Evet, başlangıçta herkesin 200 lirası yani kredisi vardı. Yani para sisteme borç olarak girdi. Şimdi bizim kendi aramızda yaptığımız zenginlik değişimini yani alış verişimizi düşünelim. Biz ne kadar alış veriş yaparsak yapalım her safhada adadaki toplam para miktarı değişmez; 1000 lira.

Halbuki, geri faiz ödersek, mal ve hizmet azalmamasına rağmen bunu temsil eden para miktarı azalıyor. Azalan paranın miktarına karşın yeni para yani yeniden borç alıyoruz. Bu böyle sürüp gidiyor. Para miktarı zenginlik artışından kat be kat daha fazla oluyor.”

Faiz sisteme girdiği anda, para miktarı, mal ve hizmetler artsa da artmasa da artıyor!

Halbuki Para miktarını zenginlik arttıkça arttırmalıyız ki mal ve hizmetler toplum içinde dönebilsin. Para, bir avuç insanın etrafında dolaşan bir devlet haline gelmesin.”

Zalımon’un sistemi ile Bereket Adasında adeta bir köleleşme sürecinin yaşanmakta olduğunu anlarlar. Bu sürecin farkına varılmaması için de kendilerinin Zalımon’un gazeteleri ile yönlendirildiklerine inanırlar.

Böylece hileyi net bir şekilde gören ada sakinleri ertesi gün Zalımon’a giderek;

- “Biz senin yerleştirdiğin bu borca dayalı para sistemini istemiyoruz. Piyasada, mal ve hizmetleri çevirebilecek kadar parayı faizsiz olarak tutacağız”

- Bu yeni faizsiz para sisteminde kayıt işlemlerini yapmaya devam et. Biz sana emeğinin karşılığı olarak bir ücret vereceğiz. Böylelikle sen de bu işlemler ile topluma katkıda bulunmuş olacaksın.”



15. KURTULUŞ VE BÜYÜK DERS

Tüm bu oyunu bozan Sadullah Zalımon’dan “içinde altın bulunan özel kasam” dediği kasasını açmasını ister. Kasa açılınca;

- “Tam düşündüğüm gibi. Tüm bu tuzağı kurmak için gerçekten altın olmasına da gerek yoktu. Bunun için sadece bizi inandırması yeterliydi”

der ve ada halkına gösterir.

Kasada altın yoktur ve sadece ağırlık yapsın diye çakıl taşları ile doldurulmuştur.

Bereket Adası sakinleri, çok geçmeden, bir geminin dikkatini çekerek kurtulurlar. Ama gerçek kurtuluşları, aldıkları büyük ders ve faizin ne büyük bir bela olduğunu öğrenmeleridir şüphesiz.



Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de ribayı – meşhur ifadesi ile faizi – kesin olarak yasaklamıştır. Riba, Hristiyanlık’ta ve Yahudilikte de yasaktır. Allah, Bakara Suresi, 279uncu ayeti kerimesinde: … faizden vazgeçmezseniz, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin..” diye biz inananlara çok net bir mesaj veriyor. Bu çalışma ile bizler bu savaşta Allah ve Rasûlünün tarafında olduğumuzu ifade ediyoruz. İster Müslüman, ister Hristiyan ister Yahudi olsun, dünyadaki bütün inananların ve adalet isteyen bütün insanları bu çalışmayı yayarak taraflarını belli etmeye çağırıyoruz. Borca Dayalı Para Sistemine isyan etmeye çağırıyoruz. Çalışmak bizden Tevfik Allah’tandır.


Kaynak : Prof. Dr. Mete Gündoğan



IMF, Batı ülkelerenin para istikrarınını korumak ve Üçüncü Dünya ülkelerinin para birimleri
değerini düşürmek üzere kurulan bir borç tuzağı ve sömürü aracıdır.

IMF kredi açtığı bir ülkede ekonomik istikrar sağlansın diye değil, verdiği para karşılığında o ülke
ekonomisinde sömürgeci niyetlerle hareket etmektedir.

Dünya Bankası’nın Üçüncü Dünya ülkerlerinde yaptığı faaliyet, kredi yoluyla ekonomik kaynakların sömürülmesi, Batı’ya taşınmasıdır.


Bu çerçevede, yaşadığımız ekonomik problemlerin net olarak anlaşılabilmesi için, insanların içinde bulunduğumuz “faiz tuzağı”nı net olarak görebilmesi gerekir.


Kara para üzerine kurulu İmparatorluk’ zaman içinde İngiliz ve Fransız Merkez bankaları ile Amerika’daki Federal Rezerv bankalarının sahibi olmuştur. 

Serveti dünya servetinin yarısı olarak tahmin edilen bu ailenin 1940 yılındaki serveti ABD GSMH’nın iki katı olmuştur.

Dünyada tek bir Yahudi imparatorluğu kurulması amacına çalışan aile, Waterloo Deniz Savaşı, Amerikan İç Savaşı, I. ve II. Dünya Savaşlarından büyük paralara kazanmış ve Rusya’da Bolşevik Devrimi’ni finanse etmiştir.

Elinizdeki kitap tarihçesi, serveti ve sahip olduğu kurumlar net bilinmeyen ailenin başlangıcından henüz Amerika’nın I. Dünya Savaşı’na katılmadığı 1940 yılına kadar olan olayları anlatmaktadır. 

Küreselleşme, AB, Birleşmiş Milletler, serbest pazar ekonomisi, çok partili demokrasi ve savaşların kimlere ve nasıl hizmet ettiğini TAKİP EDİN .